28 Şubat 2014

Hayat Kısa


Hayata hep kısa derler. 

Demek ki kimse doyamamış şu dünyanın nimetlerine. Kimseye çok gelmemiş cefası.

Belki de kısa denmesinin nedeni, filmin bir anda bitmesi yüzündendir. Hayat filminin.

Kimi doyamasa da, kimi bitse diye beklese de, hayat hep kısa olacak. 

Çünkü insanız ve yaşamayı seviyoruz. 






27 Şubat 2014

Dikkat ! Bu Yazı İçinde Atarlanma Bulundurur..

Herkese reklam teklifleri geliyor, cepleri doluyor. Bana hiçbirşey geldiği yok. Kese boş, bekliyorum. 
Hayır, ne yazmam lazım ki, bana da teklif gelsin. Gelen tekliflere bakıyorum, pek âlâ benim bloguma uygunlar yani. Benim sevgili okuyucularımda okur onları. Allah Allah... 
Hani diyor ya, blogunuza uygun teklif olduğunda. Artık onların gözünde nasıl bir yerde isem, bilemiyorum. Bu iyi mi kötü mü, onuda kestiremiyorum.
Tek bildiğim, teklif gelmiyor arkadaş. Ama davetiye geliyor, ona şaşırıyorum. Aa.. yoksa o herkese mi geliyor. Tabiki de öyledir. Şimdi okuyanda bissürü davetiye aldım sanacak. Altıüstü iki tane geldi. 
Telaş yapmayın.

Neyse işte, böyleyken böyle. Az biraz atarlandım bu duruma da. Ondan saçmalayarak içimi dökeyim, istedim.
Teklifler konusunda ipucu vermek isteyenlere kapım açık. :D 





26 Şubat 2014

Deniz Kabuğunda Kaktüs.

Kaktüs sevdiğimi söylemiş miydim ? Eğer bana bir hediye almayı düşünüyorsanız. Bir küçük kaktüs alın, kafi. :)
Böyle deniz kabuğunda olması da gerekmiyor üstelik.

Bu ablamın dahiyane fikri. Evdeki tüm kaktüsler bir şekilde ölüp gitti, ne yazık ki. Bizde ne olduğunu anlamadık. Resimdeki küçük, elde kalan. Onu da bu şekilde yaşatmaya çalışıyoruz. Suyu sevmeyen kaktüsü deniz kabuğuna dikmek de çok manalı. :)

Bu arada kaktüslerin radrasyonun etkisini azalttığı bir gerçek. Bu sebeple işyerine de almak istiyorum ama kısmet olmadı.

Maşaallah, deyin de, buna bir şey olmasın.

Farklı açılardan çekilmiş 6 poz. :)

25 Şubat 2014

Türkiye'nin En Komik Karakteri Seçiliyor.

 Cengiz Cemercioğlu'nun bu yazısı sayesinde haberim oldu. Bende üşünmedim. Listedeki 51 adayın ismini tek tek ekledim.

Aşağıda linki tıklayınca da oy verebileceğiniz liste karşınızda olacak.

Bir oyuncunun birden fazla karakteri var listede. Bu da bence o kişiyi bir sıfır önde yapar. Demek ki, başarılı olduğu birden fazla karakter var. Aslında o isimlere de bakınca şaşırmamak lazım. Hepsi Yeşilçama adını altın harflerle yazdırmış kişiler.

Mevzu karakter olunca, değişik isimlerde eklenmiş. Mesela Türkan Şoray. Dilber Ay. Bu da bir başarı bence. Komiklikleri bir yana, akılda kalıcı bir karakter bırakmışlar. 

Sevgili blogdaşlarım, hazır liste elimizdeyken, bizde seçelim mi en komik 10 karakterimizi.. ?
Ne dersiniz.. 

İşte Listedeki İsimler ve Karakterler.
İnek Şaban / Kemal Sunal (Hababam Sınıfı)
Arif Işık / Cem Yılmaz (GORA-AROG)
Recep İvedik / Şahan Gökbakar (Recep İvedik serisi)
Badi Ekrem / Şener Şen (Hababam Sınıfı)
Turist Ömer / Sadri Alışık (Turist Ömer serisi)
Horoz Nuri / Vahi Öz ('Kart Horoz')
Çiçek Abbas / İlyas Salman ('Çiçek Abbas')
Cilalı İbo / Feridun Karakaya ('Cilalı İbo' serisi)
Deli Emin / Yılmaz Erdoğan (Vizontele)
Himmet abi / Zeki Alasya (Köyden İndim Şehire)
Keloğlan / Rüştü Asyalı (Keloğlan serisi)
Hüseyin Badem / Ata Demirer (Eyvah Eyvah serisi)
Lütfü / Şener Şen (Tosun Paşa)
Sabit Kanca / İsmail Baki Tuncer (Sabit Kanca)
Özgür / Şafak Sezer (Kolpaçino)
Adanalı Tayfur / Öztürk Serengil (Adanalı Tayfur Kardeşler)
Hayret / Metin Akpınar (Köyden İndim Şehire)
Şaban - Sahte Tosun Paşa / Kemal Sunal (Tosun Paşa)
Ziya / Şener Şen (Neşeli Günler)
Mahmut Hoca / Münir Özkul (Hababam Sınıfı serisi)
Ali Nazik / Uğur Yücel (Muhsin Bey)
Hafize Ana / Adile Naşit (Hababam Sınıfı serisi)
Tüpçü Fikret / Ahmet Kural (Düğün Dernek)
Arzum Çilem / Dilber Ay (Beynelmilel)
Çetin / Murat Cemşir (Düğün Dernek)
Zekiye Tellioğlu / Ayşen Gruda (Tosun Paşa)
Firuzan / Demet Akbağ (Eyvah Eyvah serisi)
Darbükatör Bayram / Müjdat Gezen (Gırgıriye serisi)
Nasip / Metin Akpınar (Hasip ile Nasip)
Hasip / Zeki Akpınar (Hasip ile Nasip)
Cumali / İlyas Salman (Şekerpare)
Kaptan Yunus / Şevket Altuğ (Süt Kardeşler)
Mavi Muammer / Levent Kırca (Mavi Muammer)
Nasrettin Hoca / İsmail Dümbüllü (Nasreddin Hoca)
İbrahim / Ferhan Şensoy (Pardon)
Bob Marley Faruk / Rasim Öztekin (GORA)
Süpermen Samet / TOlga Çevik (Organize İşler)
Garavel / Özkan Uğur (GORA)
Xate / Demet Akbağ (Hükümet Kadın serisi)
Cafer / Nejat Uygur (Cafer Bey)
Ekrem / Uğur Yücel (Arabesk)
Astronot Fehmi / Aydemir Akbaş (Astonot Fehmi)
Bekir / Şemsi İnkaya (Gırgıriye)
Vecihi / Şener Şen (Gülen Gözler)
Fazıl Bey / Hulusi Kentmen (Baba Bizi Eversene)
Güllü / Türkan Şoray (Güllü)
Sabahat / Perran Kutman (Gırgıriye)
Memo - Mehmet / Kemal Sunal (Davaro)
Robot 216 / Ozan Güven (GORA)
Genç Adam / Selim Erdoğan (Fasulye)

Öfke ve Dürüstlük..

Bugün Günlerden Dürüstlük.

Aman içimde kalmasın, söyleyeyim.
Diye değil.

Sırf kırmak, incitmek için hiç değil.

Sadece dürüst olmak istiyorum. Siz istemiyor musunuz?

Ve bugün şunu farkettim. Belki de yanlış teşhis ama genel olarak doğru gibi.

İnsan öfkeliyken daha dürüst oluyor. Kızgınken, kırgınken belki de farkedemediklerini farkediyor. Hem kendine, hem yakınındakine o an ne düşündüğünü söyleyebiliyor. Öfkeliyken kırıp dökmekten (insanları) bahsetmiyorum. Demek istediğimi anladığınızı düşünüyorum.

Galiba öfkenin de azda olsa böyle bir yararı var.

Yanılıyor muyum yoksa...?

Ha, öfkeliyim de ondan mı dürüst olmak istiyorum. 
Hayır. İçimden geldi sadece. 





 

Meleklerim...

Evet meleklerim, size yeni bir görev veriyorum. Göreviniz evdeki çöpü, evin yukarısındaki çöp kutusuna atmak. Ama unutmayın. İşe yetişmeniz gerekiyor ve yağmur yağıyor. Çöpü attıktan sonra ikinci göreviniz, eve geri dönüp, ayakkabınızın tekini çıkarıp, tek ayakla sek sekleyip, salondaki çamaşır makinesinin üstündeki cep telefonunu almak. Sonra bir kilometreden fazla yolu giderek, işe yetişmek.
Zamanınız 13 dk.
Hadi meleklerim, göreyim sizi.
Çarliniz, yani ben, bunu bizzat deneyip, yaşadı. Yetişiyorsunuz merak etmeyin.



Yalnız, bende kol ağrısı var. Nedendir bilmem. Yok canım görevden değil, değil. Sanki tonlarca bir şeyler taşımışımda, kollarımda derman kalmamış gibiyim. 


21 Şubat 2014

İntikam Final

Bu nasıl intikam yahu.. sap gibi ortada kaldı, dedik. Erken konuşmuşuz, Ali çıkageldi.

Lafa sondan başladım ama gerisinde konuşacak pek de bir şey yok hani.

Herkese mutlu son yazalım diye Cemre'yi hamile yaptılar. Böylelikle Barışla evlendi, mutlu oldular. Zira başka türlü evlenmezlerdi, senarist yapsın.

Ve alakasız olarak finale dahil edildiğini düşündüğüm Aslı. Gitmiş, Rüzgarların yanında çalışmaya başlamış. Çok iyi arkadaş olmuşlar. Pehh.. Rüzgar da bulamamış kendine başka arkadaş. Hem asistan değil miydi O. Ne işi var, cafede çalışıyor. Arsoylardan daha zenginini bulamamış herhalde.

Finalde olan cidden Emre'ye oldu. Yatalak kaldı. Şahika nasıl oldu da, kocasına yardım ve yataklıktan, yalan ifadeden ceza almadı, anlamadık. Kadın sadece Yağmur'u sözde öldürmekten 1 yıl hapis aldı. Çıktı. Buradan da kocaman bir pehhh.. Onun cezasını, başından beri evlatlarım için evlatlarım için, herşeyi onlar için yaptım, dediği için, kesin Emre'yi o yatağa düşürerek verdiler. Hapis yataydı, oğlunun başında oturup ağlayabilirdiy mi hiç..

Özetle:

Geldik bir dizinin sonuna daha.
Onlar ermiş muradına, biz açalım başka dizileri. 






20 Şubat 2014

Şiddetli Ayak Bileği Ağrısı Ve Sonrasında Olan...

Yıl 2001.

Daha yeni liseden mezun olmuşum, üniversite sınavına giriş için vermem gereken son evrağı okula vermişim. Akşam olmuş. Ablam eve gelmemiş. Sonradan haber geliyor, kaçtı diye. O akşam olaylar olaylar.. Tantanalar falan filan..

Benim o gece unutmadığım şey ise, korkudan ağladığım ve ayak bileğimdeki o dayanılmaz ağrı. Öyle bir hal alıyor ki, üstüne basamıyorum.
Sabah oluyor. Ağrıdan eser yok.

Ertesi gün ise İzmit'i sel alıyor. Öyle bir yağmuru, o manzarayı bir daha görmedim ben. Yağmurdan evimizin arkasındaki toprak çöküyor. Evin duvarı çatlıyor. O sular karşımızdaki tepeden nasıl da akıyordu. Hala gözümün önündedir o manzara.

Eee..

Olay ne burada diye, sorarsanız şayet. Ben ayağımdaki o ağrıyla o yağmuru bağdaştırdım arkadaş. Var mı aksini söyleyen ?
:D

Bu arada dünden beri sol bacağının üstü acıyor. Dün farkettim, çantamı kucağıma koyunca. Morluk falan da yok. Evdekiler vurmuşsundur diyor ama insan ayağının yani bacağının o kısmını vurur da hatırlamaz mı yahu.. Dizimin üst kısmı acıyor. Vurma ihtimalinin az olduğu yer yanı. Aşağı kısım olsa, hatırlamıyorum der, geçerim.

Oooo... yoksa ölecek miyim doktor..
:D 





19 Şubat 2014

Yemek Kanalı : Planet Mutfak.

Eğlenceli şeylerden bahsetmek istediğimi bir önceki konuda belirtmiştim ya. İşte sabahtan beri eğlenceli bir şeyler yazmak için konu arıyordum. Buldum sonunda. Aslında acımasız bir hayvan düşmanı ilan edildiğimden bahsedecektim ama salladım.

Yemekten bahsedeceğim sevgili blogdaşlarım. Ne kadar eğlenceli bir konu değil mi? Aslında tam yemek değil ama yemek kanalı, konumuzun başkahramanı.

Planet Mutfak

İçinizden duyan, gören hatta izleyenleriniz vardır.

Planet kanallarından sinemanın yeni hali. Sinema kanalını iptal edip yemek kanalı yapmışlar.

Açıkcası tv de izlenecek bir şey bulamadığımızda açtığımız bir kanal oldu.
Hala eksikleri var, bana göre. Oturup gün boyu tam olarak izlemedim ama hala belli bir program saatleri yok gibi. Kafalarına göre çıkarıyorlar kanımca. Ve maalesef yeni programları hiç denecek kadar az çıkıyor. Hep aynı şeyleri gösteriyorlar. Artık yapılan yemekleri ezberledik, o derece.

Aklımda kalan programları şöyle:
Yabancı Gelin'in Mutfağı. Güzel şeyler yapıyor. Seviyorum. Adı gibi tabiki de yabancı gelin.

5 Dk.da Yemek. Tam adı bu değil de esası 5 dakikada yaptığı lezzetler. Ama inanmıyoruz. Zira örnek vermek gerekirse, geçen makarnalı bir şey yapıyordu. Suyu hazır kaynatılmış su idi. Şimdi gel de inan.

5 Malzemeli Yemekler. Pek denk gelmedim ama gördüklerim güzeldi.

İdilika'nın Mutfağı. Ege'li bir genç kız. Egeli olduğunu her fırsatta söylüyor. Hatta şimdilerde Ege mutfağı ile ilgili ayrı bir programı da var. Bana göre, çok bağırarak konuşuyor, nedense.

Mutfak Dedektifi. Her programında bir meyve sebzenin tarihdeki gelişimini anlatıyor, yemek yaparken. Ben ve ablamın ortak görüşü, biraz tuhaf geliyor bize. Neyse anladınız siz onu.

Dr. Sandiviç. Aklı gelebilecek her şeyden sandiviç yapıyor adam. Görünce hafif sıyırtık diyebilirsiniz. Ama çocuklar için pratik bir şey isterseniz, izlemenizi tavsiye ederim.

Makarnacı. Adı üstünde, makarnalar pişiriyor. Herşeyle.

Denizci. Balıklardan, deniz ürünlerinden çeşit çeşit yemekler yapıyor. Ben pek sevmiyorum.

Profesyoneller Mutfakta. Ya da bunun gibi bir şey adı. Ünlü yerlerde, ünlü olmuş şefleri gösteriyor. Kendi mekanlarında yemek yapıyorlar.

Sahrap Soysal'ın da birkaç tane programı var. O kadında çok konuşuyor. Misafirleri ağzını bile açamıyor. Hep o konuşuyor. Kafam şişiyor onu izlerken.

Aklıma gelenler bunlar.
Baya çok var. Ama dediğim gibi hep aynı şeyleri gösteriyor kanal. Yeni bölümler yok. Olsa da bir ya da iki tane. Onu da devamlı çıkarınca o da eskimiş oluyor.

Hala düzenleri oturmadı diye düşünüyorum, bu sebeple.
Ama yemek için izlenir bir kanal olmuş. Hep eskileri çıkartmazlarsa güzel gider, bana göre.

18 Şubat 2014

Uyku Ayarlarını Fabrika Ayarlarına Döndürme.


Haftasonu erken uyanınca bir saat uyuyamayan ben, haftaiçi o 5 dakikalara doyamıyorum. Dalıp dalıp gidiyorum. Üstüne üstlük hiç de öyle dinlenmiş olarak kalkmıyorum. Sanki uyuyan ben değilim. Öyle bir yorgunluk oluyor üstümde. Bu durum haftasonuda böyle tabi. Ama o zaman istediğim zamanda kalktığım için pek takmıyorum.

Bir keresinde, 8 de açtım gözleri. Ki işe gitmek için 8.15'de evden çıkıyorum. Öyle bir fırladım ki yataktan. Bir enerji bir enerji. Baya bir zamandır öyle enerjik kalkmadım yataktan. Sırf öyle hissedeyim diye geç kalkayım diyorum ama bu işler öyle isteyince olmuyor. Hepten beter oluyorum, kalkmayı erteledikçe.

Ayarlarım kaçtı. Yorgunum a dostlar. Doyamıyorum uykulara. Ki buna sebep bu ara hayallere fazla kapılmamdır. Ama ya yorgunluk. Ona bir çare doktor... Ama ben doktora gitmek istemiyorum.

Ağzımın tadı bile yok. Acımsı bir tat ağzımda. Canım bir şeyler istiyor ama istemiyor. Olsa yerim de almaya da üşeniyorum. Ki ay ortası, maaşa kadar idare etme halleri de giriyor işin içine. Hepten daralıyorum.

Ayy.. yazarken yoruldum.

Bunaldım.

Uykum geldi.

Moralim bozuldu.

Birde işe gitmek istemiyorum ben... 
Keşke dile getirmeseydim bunu. Fena oldum. 

Neşeli şeyler yazmak hakketen insana iyi geliyor.

Deneyin.

Bende deneyeyim. 

Mesela, çizimin nasıl çirkin olmuş değil mi? Kıvrılıp uyuyor diye hayal edin. Nasıl da huzurlu uyuyorum. Evet, o benim.. 
:-)
 

17 Şubat 2014

Türk Çizgi Dizileri.


Pepee'yi bilmeyen yoktur.
Canım Kardeşim'i de bilen biliyordur.
Bu iki çizgi dizide dikkatimi çeken bir noktayı paylaşmak istedim.
Yaşadıkları yer. Pepee'nin hangi dünyada yaşadığını merak ediyorum mesela. Güzelim dağa yerleşmişler. Ova da olabilir tabi. Bir tek kendileri var. Ha, bir de teyzesi ve dedeleri var. Koca ovada başka bir Allah'ın kulu yok. Arkadaşlık dediği akraba ile oluşuyor. Çocuk hiç sosyalleşmiyor. Bana göre. Zira farklı bir yere gittiği de yok, farklı birini gördüğü de.
Bu durum 3 Mart'ta başlayacak yeni bölümlerde nasıl olur, göreceğiz.
Canım Kardeşim de aynen böyle. Farklı isimler geçiyor ama kimse yok ortada. Farklı yerlere gidiliyor, okula gidiliyor ama yine lafta hepsi. Olaylar hep evde ve aile arasında geçiriliyor. Burada aklıma gelen neden şu: ektradan oluşan çizimlere, çizen kişi fazla para istiyor, onu vermemek için adı geçen farklı kişilikleri hiç göremiyoruz. Mahallede yaşıyorlar, tamam ama kimseyi göremiyoruz ki. Bayram günü vardı mesela, anne kapıdan güya misafir uğurladı. Ama biz yine görmedik.
Neden acaba?
Bir de şunu demem lazım. Yıl olmuş 2014, bizde hala kız erkek ayrımında kirpik kullanılıyor. Erkeklerde kirpik yok, kızlarda var. Bir dikkat edin Pepee'de.
Diğer yandan yabancı çizgi dizilere bir bakarsak, mesela Câyu, çocuğun gitmediği yer yok. Arkadaşları çeşitli. Gittiği yerler farklı. Hatta bir keresinde müstakil ev ile apartman farkını çocuk gözüyle çok güzel işlediler.
Gelin görün ki bizdeki bahsi geçen çizgi dizilerde bunlar yok.
Niye ki?
Masrafı mı çok oluyor öyle olunca?
Çeşitlilik olsa iyi olmaz mı yani..
Hıı.. yanlış mı düşünüyorum acaba ?

14 Şubat 2014

Dünyalı Erkek...

- Aşkım bugün Dünya Sevgililer günü. Çok heyecanlıyım.

- Bırak dünya düşünsün, boşver.

- Dünya?

- Dünya sevgililer günü ya.

- Sen dünyalı değil misin aşkım?

- Hayır.

- Biliyordum zaten.

- Gerçekten mi? Nasıl anladın?

- Annem demişti, sana bu dünyada kimse bakmaz diye. Ordan biliyorum.

- Oyy.. Sen üzülme aşkım. Ben dünyalı bir erkeğim.

- Aa.. O zaman hediyem nerede aşkım ?

- Ve sende maalesef dünyalı bir kızsın ...


13 Şubat 2014

Kış Güneşi Sevdalısı...

Ağaçlar, saf ve temiz kalpli insanlar gibi. Azcık bir güzellik göster, hemen kanıveriyorlar.
Bu ayda çiçek açmaları da bundan sebep. Yine kandılar o kış güneşine.

Yapma desek, kanma desek nafile. Bu onların tabiatı. Güneşe zaafları var. Ona güzel görünmek istiyorlar, besbelli.

Doğa doğaya kanıyor. İnsan kendi kendini kandırıyor. Başkalarını kandırdım sansa da..






12 Şubat 2014

Açlık ve Sorular ...

İnsanlar ölüyordu. İnsanlar doğuyordu. Dünya böyle bir yerdi.

Kimisi aç ve susuzdu. Ama gerçek açlık değildi onlarınki. Birşeylere aç idiler ama ne olduğunu bilmiyorlardı. Susuzdular, çaresini bulamadılar. Ruhları sefildi onların.

Kimisi de aç ve susuzdu. Gerçekten aç. Dertleri açlıktan guruldayan karınlarını doyurmak. Hal böyle iken, aç olan ruhlarını düşünemiyordu onlar. Belki de ruhları hiç acıkmadı onların. Hayat onlara tok bir ruh sunmuştu, aç bir mide. Susuz bir dil. Beden açken ruhu kim düşünür.

Peki hangisi daha sefildi bu insanların?

İkisi de.. ? !

Ya da ruhu aç olan, karnı açlıktan guruldayandan daha sefildir. Ya da şanslı... ?

Hangi açlık daha sefildir ki bu hayatta... 


Kimbilir.. Çeken bilir bunu. Çekmeyen ne anlar. Tok olan ne anlar aç olanın halinden. 

En çok ruh açlığı anlaşılmaz belki de. 
Karnın acıkınca guruldar ya, ruhun açlığı nasıl bir sinyal verir insana... ?!





10 Şubat 2014

Laf Söyledi Balkabağı..


Öyle her zaman bunalım bunalım, iç karartıcı yazılarla nereye kadar. Az biraz güzel şeylerden, mutluluktan bahsedin.
Şu yorumları geç cevaplamayın.
Yorumları cevapsız bırakmayın.
Alıntılar tamam da, peşpeşe hep alıntı yapmak da olmuyor.
Şu reklamları abartanlara önerim; başka blog açın onlara, herkes rahatlasın.
Küfürsüz yazmayı deneyin.

Hep bana hep bana yapmayın, baska bloglara da bakıp, yorum atın.



:-)


7 Şubat 2014

Gülümse...

Şimdi, şu an da gülen kaç kişi vardır?

Eğer bir saniye bile bunu düşündüysen, o gülen kişi sayına bir ekle.

Neden mi?

Beni de güldürdün ondan.

Kendini de ekle bu sayıya. Çünkü kesin güldün. Ben napıyorum diye. Ya da bir kişiyi güldürdün diye, mutlu olup gülümsedin sen.

Sevgili blogdaşım; yüzünden gülümseme hiç ama hiç eksik olmasın..

İyi ki varsın...

Hadi Gülümse..


Şu çirkin bile gülüyor baksana...


5 Şubat 2014

İki Şeker Kardeş.


İki kardeş.
Kardeşlerden biri şeker hastası olmuş. Bu kardeş, torununu da yanına alıp kardeşinin yanına gelmiş. 
Akşam, şeker hastası olan kardeş, torununa, şekerimi ölç, demiş. Torun ölçecek ama pek bilemiyor. Anane kardeş, hep yapıyordun, şimdi niye olmuyor, diye kızıyor. Diğer kardeş çocuklarına bir de siz bakın diyor. Çocuklar da bakıyor ama onlar hiç anlamıyor. Sonunda torun beceriyor.

Bir sonraki akşam, yine şeker ölçülecek. Yine torun beceremiyor. Bu sefer alette sorun olduğu düşünülüyor. Kardeşi, hasta olan kardeşine, ben sana yarın doktordan yazdırırım aynı aleti, diyor. Kardeşi, yazar mı ki, diye soruyor. O da tabi tabi, ben yazdırırım ona, merak etme, diyor. Kardeş seviniyor.

Şimdi bu hikayedeki yanlışları bulun bakalım. 

 

4 Şubat 2014

Komik Anlar.


Yolda giderken nasıl dikkat çekebilirsiniz?

Gazete okuyun.Geçen gün, camdan bakarken gözüme takıldı. Adam, açmış gazeteyi bildiğin okuyor. Hem okuyor. Hem yolda yürüyor. Ama baya baya okuyor. Gözü yolda değil, gazetede. Aynen resimdeki gibi, açmış okuyor.  

Öylece peşinden uzun bir süre baktım. Hatta bir an peşine takılıp ne okuyor diye bakmak bile istedim. 
Ama nereye kadar öyle gitti?
Bilmem.

Tahmini olan?

3 Şubat 2014

Çıkmaz Yollar...

Yolda giderken, hiç bilerek çıkmaz sokağa girilir mi?
Girilmez elbet, değil mi?

Ama bazen hayatın bize sunduğu yolda, bazı çıkmaz sokaklar da oluyor. Biz de bile bile o çıkmaz yola giriyoruz. Ya da belki de bilmeden. Farketmeden.

Her insan ömründe illa dalıyor o çıkmaz sokağa.

Belki sonu çıkmaz ama dönülmez bir yol değil. Çıkmaz sokaktan dönülmesi kolaydır aslında. Yeterki girdiğimiz o çıkmaz yolu, bir labirente döndürmeyelim. Dönüp dolaştıkça yine yolun en çıkmazına gelmeyelim. Gelip gidip çıkmazına çarpmayalım yeter ki...

Öyle değil mi?

Girdiğimiz o çıkmaz yolda, sadece geri dönüp kendimize yeni bir rota bulmalıyız. 
Söylemesi kolay, yapması zor diyenler olabilir. Bir deneyin, geri dönüp bakmayı. Yolun başındaki diğer seçenekleri görmek elbet mümkün olur.

Bazen ilerlemek için geri dönüp bakmak lazım. Tüm yollar çıkmaz değildir çünkü. 
Sonrada ileriye...