29 Mayıs 2015

Ağla Anne...

Küçük kız, sıkılmış bir ses tonu ve yüzüne dondurduğu ağlamaklı ifade ile:

-Anne... daha çok bekleyecek miyiz?.. niye bekliyoruz hala?...

Annesi, avucundaki kızının minik elini parmağıyla okşadı. Derin bir nefes alıp:

-Bekle kızım. Az kaldı.

Kadın, başını diğer yanına çevirdi. Gözlerinden iki damla yaş süzüldü. Eliyle kızına çaktırmadan sildi yaşları yüzünden. Kızına baktı. Gitmek için can attığı her halinden belli oluyordu. Eli ayağı durmuyordu. Biliyordu, kalkıp oyun oynamak istediğini...

Kadının gözleri ağlayan bir kız çocuğuna çevrildi. Ağlıyor, ağlayıp yaşlar gözünden aktıkça inatla o yaşları siliyordu. Akıp gitmelerine izin vermeden. Ağlamak istemiyor gibiydi ama sanki elinde değildi. Akıyordu o yaşlar. O sildikçe inat eder gibi. Gülümsedi kızın o haline. Kendini düşündü. Ne zamandır tıpkı o kız çocuğu gibi, sessizce ve inatla akan yaşlarını kimse görmeden siliyordu. Küçükken gizlice ağlasa annesi hemen anlardı. Gözleri kızarırdı hemen. Şimdi kimsecikler ona neden ağladın diye sormuyordu. Kimse onun ağladığını bilmiyordu. Anlamıyordu. Bu konuda ustalaştığını düşünüyordu artık. Ya da artık gözlerinden akanın gözyaşı değilde başka bir şey olduğunu düşünüyordu. Gerçekten ağlasa, tıpkı küçükken ağladığı gibi, belki biri gelir de sorar, neden ağladığını. Yaşlar akıyordu gözlerinden ama o ağladığını düşünmüyordu. Nicedir ağlamamıştı ki...

-Anne.. !

-Efendim.

Kızı ona bakıyordu. O da yüzünü kızına çevirdi. Göz göze geldiler. Kızı, eliyle annesinin yüzüne dokundu. Tuttuğu elini, elinden çekti. Annesine sarıldı. Annesi, aniden sarılmasına biraz şaşırsa da, hemen oda yavrusuna sarıldı. Kızı annesini yanaklarından öptü.

-Yanakların tuzlu anne.

Gülümsedi kadın kızının bu lafına. Kızı yine sarıldı boynuna annesinin. Gözleri doldu kadının. Derin bir nefes aldı. Kızı o an kulağına şöyle dedi:

-Ağla anne. Sadece yaşlar akmasın gözlerinden. Ağla.

Sonra yine yanağından öptü annesini.
Parktaki bankta, anne kız sarılmışlar birbirlerine. Ve kadın hıçkıra hıçkıra ağlamakta. Tüm gözler onlara bakıyor. Onlar kimseyi görmüyor. İkisi de yaşadıkları o anın içinde kaybolmuş gibiler. 






21 Mayıs 2015

Birinci yıl Yirmibir Mayıs


O gün bana deselerdi, sen O'nunla evleneceksin, yok canım.. derdim. Yani bazılarının dediği gibi, O'nu ilk gördüğümde, işte bu benim evleneceğim adam, demedim. Çünkü ilk görüşme, bizim gibi aracılar eşliğinde olunca biraz formaliteden oluyor. Ve oluyorsa sonradan oluyor.

21 Mayıs 2014 Çarşamba. Saat 14.40 civarları. ( 15.40 da olabilir, tam kestiremiyorum.) İçeri giriyor. Tanışıyoruz. 
Aklımda kalan cümlesi, çok aç olduğu ve yemek istemesi. 
Aklımda kalan şaşkınlıklarım, telefon numaramı unutmam. Sürekli ekranın arkasında kalmam. Giderken oturayım kalkayım mı diye ikilemde kalmam.

O'nun kendisine has bir girişi vardır. O'na göre bana öyle gelmektedir. Gözlerimin içini güldüren insansın sen. O kadar farkın olsun gözümde.

Esprili.
Sevecen.
Seven.

O kim mi diyen var mı hala...
O benim eşim. Hayatımın diğer yarısı. Ruh ikizim. Sultanım. Karaböcüğüm.

Bu yılkı 21 mayıs yazım, blogum için değil, Onun için. Ne tesadüftür ki, tanışmamız blogumun yıldönümüyle aynı gün olmuş. Bunu o vakitler hemen farketmemiştim. Farkettiğimde garip bir şekilde sevinmiş, gülümsemiştim. U.H. kısaltmasının O'nun ismininde kısaltması olduğunu demiştim, hatırlarsanız.

Biz tanışalı tam bir yıl olmuş. Su gibi geçmiş zaman. Halbuki nişandan sonra alınan nikah tarihi bana ne uzak gelmişti. Nasıl geçer 6 ay diyordum. Ki geçti, üstüne artı bir ay daha eklendi. 
Rabbim nice güzel seneler nasip etsin. Cümlemize İnşaallah...




13 Mayıs 2015

Kapadokya Notları


En başta şunu demek istiyorum. Kışın gitmeyin. İyice yaz gelsin. Havalar ısınsın öyle gidin. Biz az biraz donduk da söylemesi ayıp olmasın.
Biz Nisan 20 de gittik. Şansımıza gittiğimizin ikinci günü kar bile yağdı tepelere. E tabi biz bu kadar soğuk beklemediğimiz için yazlık kaldık biraz. Yabancı turistler bizden daha tedbirliydiler. Eldivenler, atkılar, montlar.. bildiğiniz tam takım gelmişler yani. Bizde mevsimlik şal ve hırkalar.. düşünün halimizi.

Kaldığımız otel Nevşehir'in doğal güzelliklerine çok yakındı. Eşimle çıkıp rahatça gezme fırsatımız oldu.

Bunlar evlerin güvercinlikleri. Öğrendik ki, Nevşehirde o vakitler evinde güvercinlik olmayana kız vermiyorlarmış. Neredeyse her evin vardı. Bende dedim herkesin Maaşaallah oğlu varmış. Eşimde cevaben, demek ki kız da varmış dedi. :D Güvercinlerin gübreleri değerlendiriliyormuş. Toprak için oldukça faydalı içeriği varmış. Aklınızda olsun. Güvercin bakan tanıdığınız varsa bitkileriniz için isteyin bence.
Kiliseler çoğunluktaydı.




 Bu kilise dağın tepesinde bir başına. Biz buradayken kar yağıyordu. Manzarası müthiş. Rüzgarı kesiyor.  


 Bu gördüğümüz tek cami.

Artık ben susayım, resimler konuşsun.
Son olarak, insan buraları gördükçe şaşırıyor. İnsanlar eskiden buralarda nasıl yaşamış diyorsun. Yüksek yerler, heryer kaya.









1 Mayıs 2015

Taze Gelin Uyuşuk

Merhabalar...
Mayısta görüşürük dedim ve geldim..
Ben sözümü tuttum sizlerde tuttunuz mu bakayım... iyi baktınız mı bloguma ben yokken.. hıııı...
Efenim.. 19 Nisan günü bana sorulan o meşhur soruya " Evet.. " diyerek bende evliler kervanına katıldım.
Hala izindeyim. Pazartesi işbaşı.
Bugün evimi baştan başa temizledim. Sildim süpürdüm. Ve yoruldum.
Adımı yalancı çıkartmıyorum. Tüm güne işleri sığdıramıyorum. Son dakikalarda acayip telaş başlıyor. Kendime sinir oluyorum. Bir işi bitirmeden diğerini görüyorum. Ona başlıyorum. Diğeri yarım kalıyor.
Oyy... aman... kim demiş ev hanımlığı kolay diye...
Nevşehir'i bir ara anlatmaya geleceğim.
Şimdilik bana müsade...