26 Eylül 2014

Delilik ve Değişmek.

Ahh.. delilik ne çok özlüyorum seni. İnanmıyor kimse. Deliyim ben.
Ne tuhaf değil mi.. millet akıllı olduğunu ispatlama derdindedir. Bense deli olduğumun..
Bana bir kere deli dediler.. bunun dönüşü yoktu. Olmamalıydı..
Ben sevmem değişikliği. Değişiklik, can yakar. Acıtır. Değişiklik kötüdür kötü. Ben deliysem değişmemeliyim. Hep deli kalmalıyım.
Yıllardır evimin düzeni hiç değişmedi. Hiçbir eşyamı, bir santim yerinden oynatmadım. Mutlular onlar. Arayan onları tam oldukları yerde buluyor. Bulunmak onlar için nasıl keyifli, bir bilseniz.
Ama çoğu insan çok görür bu keyfi onlara. Annem misal.. yelpazesini hep başka yerlere koyar sonra saatlerce arardı. Şimdi tam 10 yıldır olduğu yerde duruyor. Annem aramıyor artık ama o bulunacağı için çok mutlu. Tıpkı babamın kaybettiği, yıllar sonra benim karşıma tesadüfen çıkan pipo gibi. O da mutlu artık olduğu yerde.
Bende mutluyum. Olduğum yerde. Benide bir arayan olacak. Ve hemen bulacak. Bekliyorum. Bir yanımda mutlu taşplağım, bir yanımda mutlu yastığım. Ne yerini değiştirdim ne de kılıfını. Onu, her vakit yerinde bulmaktan ikimizde çok mutluyuz. Değişmedik. Çünkü değişmek kötüdür kötü.
Değişmeyen her şey güzeldir. Değişmeyen tatlarda. Her gün önünden geçerken uğradığım, her gün aynı insandan aynı siparaşi verdiğim gibi. Değişmeyen mekan, insan ve değişmeyen o tat. Mutluluk buydu işte. Ama bir gün gittiğimde sipariş verdiğim o kadın yoktu. Gönülsüzce verdim siparişimi. Gelen sakızlı muhallebi aynı tatta değildi. Değişmişti. Tıpkı onu servis eden gibi. Değişmek bu yüzden kötüdür kötü. Üzülüyorum her gün kapısından geçerken. Biliyorum, o kadında mutlu değil değişen o yerinde. Çünkü değişmek kötüdür. Ama kimi cahiller bunu bilmiyor.
Deliydim ben. Değişmedim. Değişmek kötüdür.
Doktoru bekliyorum. Tam 58 saniye sonra gelecek. Saatini hiç değiştirmiyor.
Ve tam zamanı.
Elinde dosyalarla içeri girdi. Dosyaları bana verdi. Yazılanları ben okuyorum, o açıklamasını yapıyor. Bir zaman sonra bende öğrendim artık kelimelerin anlamlarını. Bildiğim halde değiştirmeden okuyordum. Çünkü değiştirmek kötüdür.
Yazılanlardan farklı birkaç kelime vardı. Pys kelimesi. Okudum. Doktor durdu. Benim hastalığımın adıymış. Psikolojik Yetersizlik Sendromu.. Doktor yinede ehliyetimin benden alınacağını söyledi. Komik.. Benim arabam bile yok ki..
Sendromluydum. Ama deli değildim. Halbuki bir bilseler, delilik beni çok özlüyor.. bende onu..
Değiştirdiler.. beni değiştirdiler. Şimdi ise değişmememi istiyorlar... Bende değişmek istemiyorum. Değişmek kötüdür kötü..




Bir mimde burada son bulur. 
Sevgiyle kalın.. dua edin uçuğum nişanıma kadar geçsin.. tamam mı :D 






24 Eylül 2014

Uçuk Belasına Kardeş Çektiğim Dert Al Senin Olsun..

Eylülün serinliği. Hava açık, masmavi..
İçimde bir heyecan. Bu pazar nişanlanacağım. Ve bu sabah dudağımdaki yanma ile uyandım. Neden? Sürpriz.. uçuk.
Ne şahane değil mi... Nişanımda dudağımdaki uçukla poz vereceğim.
Daha tazecik bir uçuktan nasıl çabucak kurtulabilirim? Pazara kadar geçmesi bir mucize mi olur ki.. var mı bu mucizeyi gerçekleştirebilirim diyen? :D
Elma iyi gelir diye biliyorum. Başka...


Birde, mim aklımda yapacağım İnşaallah.. ilham bekliyorum. :)





22 Eylül 2014

Ateş.

Şimdi sorsam, kim yanan ateşe elini uzatır, diye.. Eminim kimse evet diye atılmaz. Şaka gibi bir soru değil mi.. Ama aslında aşkın özeti. Hani, yanan bir kibrite başka bir yanan kibriti ekledin mi ateşi büyür ya ikisininde. Aşk da böyle bir şey galiba. Birleşip büyüsün istiyorsun ama ateşten korkuyorsun. Ateş, ateşten korkar mı... neden korkmasın.. Ama gün geliyor. O büyük ateşi yakıyorsun. Aşk oluveriyor.

Yanıyorsun.. ama canın yanmıyor.

Ateşin ortasındasın.. ama korkmuyorsun. 

Çünkü artık tek değilsin sen. 

Sen, aşksın.. 

Yanan iki kibritin o büyük ateşisin..







19 Eylül 2014

İçSes.

Neden bilmiyorum. Bu aralar ne yapsam birileri fena inciniyor. Sanırsın kötülük peşinde koşan, her fırsatı değerlendiren, o dizilerdeki kötü kadınım. Ama arada çok büyük farklar var. Ben bunları bilinçli yapmıyorum. Üzüleni görünce bende üzülüyorum. Ama benim üzüldüğüme onlar inanıyor mu, işte ondan emin değilim. Ve bu daha çok canımı yakıyor.
Aldığın kararlarla birilerini üzmek çok acı.
Her an, herkesi memnun etmek ise çok çok zor.
Ben böyle düşünürken, bir yanı üzmemeye çalışırken, diğer yanı üzüyorum.
Ben bu kadar kötü biri miyim... bu ara öyle çok insanı üzdüm ki..
Dahası anlatamıyorum kendimi onlara. Konuşamıyorum. Susuyorum. Aklımdan binlerce söz geçiyor. İstemedim böyle olsun, demek istiyorum en çok. Ama diyemiyorum. Susuyorum. Sanki sessizce yarattığım eseri izliyor gibiyim. Ama konuşamıyorum. Anlatamıyorum kendimi. Neden bilmiyorum. Belki de kendimi suçlu hissettiğim için. İyi de suçlu olmam için suç işlemem lazım. İyi de yaptığım bana göre suç değil ki.. Ama işte yanlış oluyor. Birileri üzülüyorsa o işte bir yanlışlık vardır değil mi.. vardır. İyi de ben nerede yanlış yapıyorum. Bilmiyorum.
Bilmiyorum.
Konuşamıyorum.
Anlatamıyorum...
Bilseler, sizi üzdüğüm kadar kendim üzülüyorum... Ama diyemiyorum.
Susuyorum.
Bir suçlu gibi.
Kimbilir, belki de cidden suçluyum. Kendimi aklamak için kendimce bahaneler arıyorumdur. Bulamayınca susuyorumdur.
Öyle mi cidden.. ben bu kadar kötü birimiyim yani..
Neden anlatamıyorum kendimi..
...


 Bu konudaki yorumlara izninizle cevapsız kalmak istiyorum. Kimse darılmasın olur mu...





17 Eylül 2014

1Bütün.

Gözlerimi kapasam.
İçime sen dolsan..
ben, sen olsam.. sen de ben.
İki yarım gibi tamamlasak birbirimizi.





10 Eylül 2014

Beni Böyle Sev - Me ...

Kız, oğlana bir kez daha “beni böyle sev” dedi.
Oğlan, üzgün. “ seni böyle sevmek öldürüyor beni..”
Kız, oğlana bir adım yaklaştı. Sonra bir adım daha. Oğlanın hüzünlü gözlerine baktı. Gözlerinde kendini gördü. Gülümsedi. Oğlan, gözünü kırptı. Gözlerini tekrar açtığında, kız, o gözlerde kendini değil oğlanı gördü. Bir adım geri gitti. Eğdi boynunu.
Oğlan, yaklaştı kıza bir adım. Kız, oğlana “ beni böyle sevme.. “ deyiverdi.
Oğlan, geri aldı adımlarını. Kız kaldırdı başını, baktı oğlana. Oğlan gülüyordu. Kızın ağzından dökülüverdi, “ neden ...”
Devamını getiremeden oğlan hızlıca yaklaşıp, kapadı ağzını kızın.
sevmek, sevdiğin olabilmek kadar kendin kalabilmektir...” 


2 Eylül 2014

Eylülün Kulağına Su Kaçmış...

Dün, bizim için KBB günü oldu. Ben, annem ve patron, üçümüzde kulaklarımız için gittik. Peşisıra.
Ben arada giren ağrıdan ve bazı zamanlar bazı şeyleri duymamamdan dolayı. Annem, çoğalan işitme kaybından. Patron da, kulağına su kaçırdığından gitti.

Ben size kendimden bahsetmeye geldim.

İşitme testi yapıldı. Hayatımda yaşadığım ilklere bir yenisini daha ekledim.

Peki nasıl oluyor bu test? Takıyorsun kulaklığı, eline verilen butona, ses duydukça basıyorsun. Ses olayında sorun yok. Ama dediğim gibi söylenen bazı kelimelerde takıldım tabi. Doktor, yüksek sese maruz kalıp kalmadığımı sordu. Kalmadım. Ben kulaklıkla müzik bile dinlemem. Ki, bu uyarıyı da yapayım. Dinlememeyi tercih edin. Zararlı.

Şimdilik sorun denebilecek bir şey söz konusu değil. Ama doktorcuğum iki ay sonra yine gel, dedi.

Sonrasında, üstüne grip oldum. Moral desen yerlerde sürünüyor.

Velhasıl, eylüle çok güzel bir giriş yaptım, diyemiyorum. Diyebilseydim keşke...