30 Temmuz 2011

Kocaeli Logosunu Arıyor

Marka Kent logo ve Slogan Yarışması


Doğu Marmara Kalkınma Ajansı'nın hazırladığı logo ve slogan yarışması.


Kocaeli, Yalova, Düzce, Sakarya ve Bolu illerini kapsayan yarışmanın birincilik ödülü 7.500 T.L.

Bende hazırladım birşeyler. Hadi İnşaallah bakalım. Umudum çok. (:


Yarışmaya son başvuru 25 Kasım 2011 tarihine kadar uzatılmıştı.
Ve her şehir için 5 logo ve slogan belirlenmesine başlandı.


Halk oylaması 5 Aralık'ta başlıyor, 6 ocak 'a kadar devam edecek.
- Demiştim ama yetişmediği için henüz oylama başlamadı.
Konu ile ilgili açıklama: önemli duyuru

Eğer ki ilk 5'e girersem, destek bekliyorum.

29 Temmuz 2011

Güzeldir Hayat

Hayat Güzeldir...

İster başına getirin öyle söyleyin, ister sonuna.
Bence söylemesi bile bir nebze de olsa insanı rahatlatıyor. Hani derler ya dervişin fikri ne ise zikri odur diye. Onun gibi birşey. Biz fikrimize güzel olanı alalım. Dilimize güzeli alıştıralım, söyletelim.
Gerisi gelir.
Büyük düşünmenin büyüsü değil bu. Farkındalığın güzelliği. Ve onun verdiği huzur güzel olan.

Bugün güzel şeyler düşünmeye adadım kendimi şu andan itibaren. Bardağın dolu kısmını görmeyi. Hatta boş kalmış kısmı yok ki...

Evimde yatağımdan kalkabildim. Suyumuz akıyor, elektriğimiz vardı. Yiyecek aşımızda. Ve gidecek bir iş.
Bunlar küçük ayrıntılar değil. Yaklaşık 1 aydır haberlerde gördüğümüz Afrika'daki insanların dramı karşısında çok büyük ayrıntı bunlar.

Ve bu sabah okuduğum Küçük Canavarlar yazısının etkisi, bende bunları düşünmemi sağladı.

Ben Polyanacılıktan bahsetmiyorum. Sadece güzel olanı görmek için uzaklara gitmeye gerek yok diyorum. Sadece ayrıntılara dikkat etmek yeterli.

Her küçük ayrıntı gerçekten hayat kurtarır.

Hayatınız güzel olsun,
Güzel olsun hayatınız...

28 Temmuz 2011

Telsiz Kullanım Ücreti Nerden Çıktı ki Şimdi

Telsiz Kullanım Ücreti

Şu birkaç gündür eminimki çoğumuz ilk kez duyduk. Ama kimi hat sahipleri Haziran ayından beri haberdarmş. Telefonlarımıza gelen mesajla bizden 1,1 T.L. kesilecek deniyor.

Görünce şaşırdım. Allah Allah dedim bu ne şimdi? Üstelik ben yıllık okumuşum. Ablam dedi aylık kesilecekmiş.
Şimdi ben, mesela yükleme yapmadım o ay. 1 T.L. dan az bakiyem var. Yada tam o civarda. Hepsinide alacak mı benden, çağrı atmak için ayırdığım bakiyemi de yiyecek mi şimdi? Aramaya mı kapatacak? Hiç bakiyem yoksa gelecek aya mı devredecek bu ödeme?

Çok soru var bunlara benzer. Cevabını kim yada kimler verecek bize?

Neden ilkden bir açıklama yapılmıyor ki böyle şeyler için.
Hayır, şimdi 1 T.L. ne ki diyenler vardır da, 1 lira yeri geldi mi 1 liradir yani. Yeri geldi mi 10 kuruş eksik diye alacağınızı vermezler size.

Bende yaptığım araştırmaya göre çoğunluğa uyarak bu kesintiye tepkiliyim.

27 Temmuz 2011

Facebook Profiline Kim Baktı

Nette, net üzerinden kitap yazmakla ilgili bir siteyi ararken buldum bu haberi.
Bildiğim kadarıyla facebook kullanıcıları arasında baya merak konusu bu husus.
Profilime kim baktı? sorusuna cevap.

İşte bu soruya cevap verecek bir eklenti çıkmış piyasaya.
WhoIsLive adı.
Bu eklenti ile facebookta profilinize kim bakmış belli oluyormuş.

Şimdilik sadece,  Internet Explorer ve Mozilla Firefox’ta kullanılabiliyormuş bu eklenti.
Görüntü de sağlayan bu eklentinin bu özelliği karşılıklı iki taraftada olursa geçerli olmaktaymış.

WholsLive kullananlardan gerçekten işe yarıyor mu diye teyit almak lazım bence.

Haberin kaynağı: facebook profilinize kim baktı

25 Temmuz 2011

Bir Kap Su

Havalar sıcak. Yanıyoruz.
Serin bir yerler bulduk mu hazine bulmuş gibi seviniyoruz.
Ve su. İster soğuk, ister ılık yada sıcak olsun. Su olsun da.

Suya hasretlik çeken bir biz değiliz bu sıcaklarda. Hiç dikkat ettiniz mi sıcağın o buhran zamanlarında hiç çıtları bile çıtmıyor. Görünmüyorlar.

Neden?
Çünkü en az bizim kadar onlarda bunalıyor bu sıcaklarda. Bir damla suya muhtaç oluveriyorlar.
Kimler mi?
Tabi ki kuşlar, köpekler, kediler... Sokağın sahipleri hayvanlar.

Ve bizler kapımızın önüne, camımızın kenarına yada balkonumuza koyacağımız bir kap su, bir parça ekmek ile onlar için büyük, bizim için ufak bir iyilik yapmış oluruz.

Bunun için kampanya başlatıldı.
Su Her Canlı İçin Yaşamdır

Evet, su her canlı için yaşamdır. Bizim için de, sokak hayvanları için de, bitkiler için de.

22 Temmuz 2011

Seni Bana Yazmışlar


Hiç anlamazsın yar

Google Özel Günleri

Bugün açınca gördüm. Yine logosunu değiştirmiştir google.

Baktım birde oynuyor. Sesi de çıkıyordur belki. benimki kapalı şuan. Canım mı sıkılıyor nedir, sevdim oynamayı. Ne deniyordu unuttum şimdi şu anki google sembolüne.
Geçenlerde de gitar vardı. Baya çalmıştım. Hususi çalmak için bile açıyordum.

Böyle hareketli olanları baya ilgi görüyor kanımca. En azından benden.
Güzel oluyor. Hayatında ufakta olsun bir değişiklik görme arzusunda olanlar için. Google ile  hayatında değişiklik arayanların ne ilgisi mi var?
Bence var.

Değişiklik isteyen onu heryerde görmeyi ve keşfetmeyi bilmeli bence. Ve google'nin bu güzel değişiklikleri iyi keşifler. Belki çoğu kimse şu anki sembolün oynadığının farkında bile değil.

Yani yine bakmakla yetinmeyip, görmeyi de başarmak lazım. Ufak ayrıntıları gözden kaçırmamak, büyük fırsatları görmeyi kolaylaştırır.

Ve inanın bu farkındalık insanı mutlu eder. Olmasını bileni.

Teşekkürler Google. (:

21 Temmuz 2011

Nasrettin Hocamıza da Sahip Çıktılar

Evet evet çıktılar. Yani çalışmalarına başlamışlar. Kimler mi ?
Çinliler.

Yunanistan baklavamıza, kahvemize bizim demişti. Ki diyor hala. Hatta televizyon dizilerinde bile senaryolarına eklemeyi ihmal etmiyorlar bunu.



Şimdi de Çinliler Nasrettin Hoca'yı Çin/Sincan doğumlu olduğunu iddia etmiş.
Neymiş Nasrettin Hoca aslında Sincan doğumlu imiş. Gezmeyi çok sevdiği için geze, geze Konya'ya gelmiş.
Ve bunu ispatlamak için para harcamaktan çekinmeyip büyük bir etkinlik yapmaya karar vermişler. Yakın zamanda gerçekleşecekmiş.

Bir deyim vardır. Al ağzından lokmasını gıkı çıkmaz diye.
Bizim için uyarlarsak bunu, al kültüründen herşeyini hiççç sesimesi çıkmaz.

Ne diyeyim yada şimdi Nasrettin Hoca ne derdi acaba?

...

19 Temmuz 2011

İyi ki Doğdun Anne

Kapıyı açtığında karşısında gördüğü manzara, o anda sinirlerini alt üst etmeye yetmişti. Adım atacak hali kalmamıştı. Sanki zaman o anda, o haliyle kalakalmıştı. Birkaç dakika sonra içindeki öfkeyi boşaltmak için güç buldu kendinde.
- Neler oldu burda... Nelerr...? !
Bir yandan bağırıyor, bir yandan ilermeye çalışıyordu hayatının kabusu olan bu yerde.
Salonun orta yerine doğru geldiğinde mutfağın halini görmesi ile bir kez daha karardı dünyası. Sinirden ağlayacak derecedeydi şu an. Tüm bu dağınıklığın arasından elinde ne olduğunu tam anlayamadığı bir şeyle, yüzünde kocaman bir gülümsemeyle oğlunu gördü.
- İyi ki doğdun anneceğim... İyi ki doğdun..
Diyerek yaklaştı oğlu, şaşkın ve sinirli annesine.
Anne çöktü dizlerinin üstüne. Gücü tükenmişti oğlunu görünce. Oğlunun pırıl pırıl gözlerine bakarak enerji toplamaya çalıştı. Evin halini görmek bile yormuştu Onu.
Gülümsedi. Bir elinde pasta oğluna baktı, bir de darmadağın olmuş, adım atacak yer kalmamış halde olan evine. Bir haftadır görmediği oğlunu özlediğini hatırladı. Elinde kendi yaptığı pasta ile karşısında duran oğluna:
- Çok güzel görünüyor tatlım.
- Yiyelim o halde. Baba hadi çık ortaya.
Baba çekyatın ardından mahcup ve müzip bir gülümsemeyle uzattı kafasını.
- İyi ki doğdun canım karıcığım.

Öfkesi tükenen anne ise gülümsedi sadece kocasına.
Ve oğlunun  uzattığı pastayı yemeye başladı.

18 Temmuz 2011

Müzik Ziyafeti

Günün ilk ışıkları ile başlayan koşuşturmasının ne zaman biteceği hiç belli olmaz.
İşleri yetiştirmek, ordan oraya gitmek bir telaş içinde...
Tüm bunlarn arasında tek dinlencesi ise müzik. Doğanın, o ritmini hiç kaybetmeyen müziği.
Ne olursa olsun, mutlaka belli bir süre, o müziği dinlemek için herşeyi zihninden attığı anlar. Hiç bitmeyecekmiş gibi kendinden geçerek dinlediği.
Yetmiyor belki ama, ruhu gerekli enerjiyi alıyor bu süre zarfında.
Çok iyi biliyor o anların kıymetini. Doyasıya ve hiç kesintiye uğratmadan dinliyor müziğini doğanın.
kuşların cıvıl cıvıl şarkısına eşlik eden böcekler. Ağaçların yapraklarıyla eşlik ettiği dansları. Göz alıcı ahenkleriyle göz ziyafeti çektiren kelebekler.
Kocaman bir orkestra. Muhteşem bir gösteri.
...

15 Temmuz 2011

Hayırlı Kandiller

Mübarek bir gece, Berat Kandili gecesi.

Allah bu geceden fazlasıyla istifade edenlerden eylesin bizi. (amin)

Bu bu gecenin gündüzünde (Şaban 15 ) de oruç tutmanın ayrıca çok sevabını olduğunu da belirtelim. Bilgisi olmayanlar için.

Kandilimiz mübarek olsun.

Kaybettiğimiz 13 şehit'e Allah'tan rahmet diliyorum. Yüce Rabbim bu mübarek gecede askerlerimiz için  edeceğimiz dualarımızı kabul etsin İnşaallah.

14 Temmuz 2011

Güzel Olan Aldatılır mı

Böyle denildi tam olarak cümle bu olmasada. Hemde yine.
İvana Sert aldatılmış haberi verilirken dillendirildi güzel kadınlar aldatılır mı diye. İlki Defne Samyeli ile başlamıştı. Güzel sunucu ne yazık ki eşi tarafından aldatılmıştı. Ve bir gazete Defne gibi güzel bir kadın nasıl aldatılır tarzında cümleler kurmuştu yazısında.
Çok konuşulmuştu. Yazılmış, çizilmişti. Güzel kadın aldatılmaz da, çirkin kadın mı aldatılmaya layıktı sanki.
Sahi böyle mi cidden?
Ama yok değil. Neden mi ? Çünkü bilirkişi raporu ile güzel sayılan iki kadın da aldatıldığına göre, çirkin kadınlara reva görülen birşey değilmiş demek aldatılmak. Hem iki olduğunu da kesin mi bakalım ? Kimbilir ne güzelleri var aldatılan. Ve tabiki de çirkin diye adlandırılan diğer kadınlar.
Sahi aldatmak için kadının çirkin yada güzel olması bir sebep mi ?
Yada şöyle diyelim bir kadını çirkin yada güzel diye ayırmak ne derece doğru? Bir insana çirkin demek ne kadar doğru?
Bir insanı aldatmak ne kadar etik peki ? Her ne koşul ve sebeple olursa olsun.
En başta bunu benimsemek lazım. Aldatmanın çirkinliği utandırmalı ilk önce aldatanı. Kimsenin haddine düşmemeli aldatılanı sınıflandırmak.

Herkes önce kendini aldatılmıştır. Ve tabiki sonrada sade ve sadece kendini...

13 Temmuz 2011

Küçük Kalmak

Siz bilir misiniz hep küçük kalmak ne demektir ?
Yok bilmezsiniz eminim.
Hep küçük olmak çoğunlukla güzeldir. Çünkü küçük olunca dünya gözünüze büyük görünür. Bazen de o koca dünyayı keşfetmek istersiniz. Büyümüş halinizle. İşte o zaman küçük olmak istemezsiniz. Üzerinize yapışan birşey gibi çıkmak bilmez gibi gelir. İsyan edersiniz.
Ama küçüksünüzdür. Ve kimse aldırış etmez o küçüğün isyanına...
Sonra geçince isteğiniz, devam edersiniz koca dünyanızda küçük kalmaya.



İster siz küçük kalmayı maddi anlayın, ister ruh hali.
Küçüklük iyidir bana göre. Herdaim, heryerde, herşeye rağmen...

12 Temmuz 2011

Alışmak

Alışır insan. Alışıyor zamanla.
Kendine üzüntü veren/verenlere, korkularına
Ve acılarına.
Ne üzüntüsü, hüznü geçiyor
Ne de hafifliyor acısı
Alışmak geçirmiyor hiçbirini
Peki neden alışmayı seçer ki insan. Alışmak ne?
Mecbur mu ? Alışkanlık mı oluyor alışmak zamanla...
Acıya, hüzne, kedere alışmak neyi değiştiriyor ki
Geçirmiyorsa hiçbirşeyi.
Kendini kandırış mı bu alışkanlık, alışmak ?
Yoksa hayatın bize sunduğu lutüf mü?
İstemezsek eğer alışmayı, zaman bize onu bize altın tepside sunar mı ?
Ya yoksa başka çare...
Ya alışmak kendi başına gelip yerleşirse içimize.
Nedir, nasıl birşeydir ki alışkanlık
Hayatımızın en orta yerinde kocaman bir yere sahiptir.
Şarkılar bile onu söyler:

" Alıştım sana bir tanem Alıştım her gün görmeye ...

Bir diğeri ise;

" Alıştım hasretine, gel desen gelemem ki...

11 Temmuz 2011

Elektrikler Kesilince

Pazar günü sabahtan olmak üzere yaklaşık 4 saat elektiriklerimiz kesikti.
İnsan elektrik kesik olunca nedense elektrikli aletleri kullanma aşkı daha da artıyor. Mesele benim o saatlerde normalde açıp bakmadığım pc yi acayip karıştırma isteğim doğdu. Makineye çamaşır atmak için aceleli bir hal içindeydim. Oysa ki o kadar mühim değildi yıkanmaları o an.
Eee Tv'de yok. Sıcak üstüne üstelik...


Ne yapayım can sıkıntım geçsin diyordum. Odamızın yeni düzeni ile kolay ulaşıma kavuşmuş kitaplardan bir tane aldım. Daha önce okumadığım " Geniş Zamanlar / Ayşe Kulin" kitabını.
Oturdum ve elektrik geldiği halde elimden bırakmadım ve kitabı bitirdim.
Kitap farklı öyküler içeriyor. İlk 2 öykü birbiri ile ilişkili. Kadınların dünyası üzerine yazılmış öyküler. Mesela birinde göğüs kanseri olan ve büyük bir ihtimal göğsünden olacak bir kadının o ruh halini yansıtmış Ayşe Kulin, çok güzel bir şekilde.


Şahsen insan psikolojisini ve gerilimi birleştiren filmleri ve kitapları severim. Birde polisiye.
Geniş Zamanlar kitabı da insan psikolojisini çok iyi aktarmış.


Okumak için elektrik kesilmesini bekleyen ben, bir daha bunu yapmayacağım. Seviyorum çünkü okumayı. Ve de yazmayı

9 Temmuz 2011

Moraliniz Bozuksa

Keyifsizseniz, istediğiniz olmamışsa ve moraliniz de sıfırın altındaysa ne yaparsınız?

Ben cevap vereyim isterseniz kendi soruma. Canım hiçbirşey yapmak istemez. Yatayım, uyuyayım mümkünse diye isterim ama hiç mümkün olmaz. İçimden hiçkimse ile konuşmak gelmez. İyice sessizleşirim.
Saatlerce kafamda kurarım moralimi bozan her ise onu. Yok şöyle, yok böyle olsaydı, olaydı diye...

Beklentim çok şey mi diye düşünüyorum.

Canım sıkkın, içimden yazmak da gelmiyor ki...

Size ne olur moraliniz bozuksa diye sorsam ? ... Bir cevap beklentim yok. Deli saçması gibi yazıyorum işte. Ne bulacağım ki ne umuyorum. Bunu genel olarak söylüyorum. Genel beklenti çerçevem içerisinde.

İşte moral bozuksa böyle sonuç çıkar. Normalde bu yazıyı silip göndermeme yolunu seçerim. Ama sanırım yazdukça deşarj olmaya başladım. Sanki içimdeki o karabulut dağıldı. Ağırlığı hissetmiyorum.

Son sözüm; moraliniz bozuksa içinizi dökecek birşey yada birini bulun.

8 Temmuz 2011

Minik Alperen

Bugün liseden arkadaşım Canan'a ziyarete gittik. Yine liseden arkadaşım olan Hacer'le birlikte. Canan'ın oğlunu görmeye gittik işin aslı. Bebek ziyareti yani.
Maaşallah nurtopu gibi. Allah anasına babasına bağışlasın. Hayırlı evlat olsun İnşaallah.
Adı da Alperen. Bana göre şimdi 4 aylık olmuş ama anneye benziyor.
Annesini çok yoruyor ama. Hiç kucaktan inmiyormuş yaramaz. Biz ordaykende hiç rahat bırakmadı anasını. Kucakta olacak. Birde üstüne ayakta durur vaziyette. Sırtüstü yatar vaziyette hiç durmuyor.
Bizim gitmemize yakın biraz huysuzlaştı. Uyumadı tam ondan herhalde. Canan biraz tedirgin oldu ama ondandır dedim ben. İnşaallah da o yüzdendir.

Bir insan, bir çocuk yetiştirmek çok zor. Allah tüm anne/babalara sabır versin.
Yakında bende 3.kez teyze olacağım. 2.kez erkek yeğenim olacak.
Birincinin annesi olan ablamla senin paşanın koltuğu sallantıda diye konuşuyorduk. Bakalım bizim Yusuf Paşa yeni kuzenini nasıl karşılayacak. Koltuğunun yeni mirasçısı nihayetinde.
Şaka bir yana inanın hepsinin yeri ayrı oluyor. Çünkü her biri farklı kişilik. Farklı birey oluyorlar büyüyünce.
Allah hayırlı evlat nasip etsin herkese.

7 Temmuz 2011

Borcu Olmayana İcradan Gelen Ödeme Emirleri

Bugün gazetenin köşe yazısında okudum bu konuyla ilgili bir yazı. Okuyunca şok oldum desem yeridir. İnsanlar neler düşünüyor kolay para kazanma adına.

Eğer ki birgün kapınıza hiç bir yere ve kimseye borcunuz olmadığı halde icra dairesinden bir ödeme emri kağıdı gelirse sakın peşini bırakmayın.
Size ulaştığı andan itibaren 7 gün içinde itiraz hakkınız var. Ve bunu mutlaka kullanın. Kullanın ki boşyere millete paranızı kaptırmayın.
O nasıl mı oluyor ?
Bazı uyanık insanlar, gözlerine birilerini kestiriyorlar. İsimlerini, adreslerini öğreniyorlar. Sonra tutuyorlar icra dairesinin yolunu. Cüz-i miktarla icra dairesinde bir dilekçe ile falan kişiden alacaklı olduğuna dair "ilamsız icra takibi" başlatıyor. Bunun için elinde alacaklı olduğuna dair bir belge olması da şart değil.
Sonrasında icra dairesi size borçlu olarak bilindiğinizden ödeme emri yolluyor. 
İşte bundan sonrasında iş tamamen size kalıyor.
Ödeme emrindeki borç sizin değil. Borçlu olduğunu iddia eden kişiyi de hiç tanımıyorsunuz.
Tamam.
Hemen bu ödeme emrine itiraz etmelisiniz.
Şayet itiraz etmezseniz borcu kabullenmiş sayılıyorsunuz ve sizin olmayan borç sizin oluyor.
bundan sonraki süreçte "menfi tespit davası" hakkınız var ama dava neticelene kadar meçhul alacaklı alacağını tahsil etmiş ve kayıplara karışmış  oluyor.

Unutmayın böyle bir ödeme emri kapınıza gelirse hemen itiraz edin. İcra takibi böylelikle duruyor. Ama siz işin peşini bırakmayın ve dosyanın kapandığından emin olun.

Normalde böyle bir durumda gerçek alacaklının "itirazın iptali" davası açma hakkı var açar muhakkak. Ama bu dolandırıcıların böyle birşey yapacakları yok.

Siz siz olun size gelmiş olan ödeme emrine birşey olmaz deyip önemsememezlik etmeyin.
Hemen elinize ulaştığı günden itibaren  7 gün geçmeden itiraz edin.

haberin yer aldığı yazı: icradan yazı gelirse ne yapılmalı

Ruhumun Gıdası Müzik Çekti Canım

Bugün canım şöyle yüksek sesle müzik dinlemek istiyor. İçimi kıpr kıpır edecek hareketli, canlı müzikler hemde.
Kapının önünden geçen arabadan yükseliyordu müzik sesi. Duydum canım çekti resmen. İmkanım olsaydı açacaktım hemen. Ama ne yazık ki pc de müzik adına birşey yok.

Ne zamandır şöyle ağız tadıyla müzik dinlemiyorum. Radyo bozuldu bozulalı. Ruhum gıdasız kaldı nicedir. Aç, vitaminsiz ve zayıf...

6 Temmuz 2011

Zavallı Tarçın

Kim mi bu Tarçın?
Tarçın şu reklamlarda aç, susuz evde bir başına bırakılan köpekcik.
Gördüğümde acıdım hayvana. Yani Vestele böyle bir reklam yakışmamış. Sen git köpeği evde, sıcakta susuz bırak. Suyu da o akıllı klima veriyor Tarçın'a. Eve kapatılmış bir hayvan sözkonusu.
Altıüstü reklam diyebilirsiniz. Evet öyle ama verilen mesaj ne? Evde köpeğinizi kedinizi bırakın bizim klimalar onlara iyi bakar mı? Hayır. Eve gelmeden evinizi serinlebilirsiniz.
Ama bence zavallı, sıcaktan susuzluktan bitkin kalmış Tarçın, klimanın önüne geçmiş durumda.
Kimbilir belki de amaç zaten buydu.

Reklamlara girmişken ve robot klimalardan bahsetmişken 188 reklamlarındaki robota da değinmek isterim. Zira o Tarzan kılıklı robot öncesinde iki kişi vardı reklamda oynayan. Hatta daha fazla. Bir de taksicileri vardı bunların.
Ama gelin görün ki o tarzan kılıklı robot onların yerine geçti. Ne dediği bile anlaşılmıyor üstelik. Sonraları alt yazı geçmeye başladı ne dediğine dair ki öyle anladık ne diyor bu diye.
Alın size robot istilası. Robotlar insanların yerine geçiyor. İnsanlar işsiz güçsüz ortada kalıyorlar.
Tıpkı Charlie'nin Çikolata Fabrikası filminde Charlie'nin babasının işini elinden alan robot gibi. Ama sonunda robot bozuluyor. Baba yine iş buluyor. Acaba reklamda da o robot bozulur mu?
Ne dersiniz?

Film aklıma nerden mi geldi. Daha yeni izledim ondan herhalde.
Güzel, değişik ve mesaj içeren bir film. İzlemeyenlere tavsiye edilir.

Tarçın'dan Charlie'ye geçiş nasıl mı oldu? Orası sır.

4 Temmuz 2011

Şebnem Ferah


Benden Şebnem hayranı birine ufak bir hediye.

+ Tüm Şeboculara...

Gittim

Nedensiz oldu çekip gidişim.
Aniden ve hesapsız
Ne kelimelere sığdırdım
Ne de cümlelere döktüm bu gidişi...
Sadece gittim
Sorgusuz, sualsiz, sebepsiz.
Gidişimin ardına saklamadım kimseyi,
Hiçbirşeyi...
Ne sebebi vardı bu gidişin
Ne de sebep olanı.
Gittim...
Vakti, saati gelmişti.
Sessiz, sedasız
Usulca gittim...
Bu gidişe şaşıranlar da oldu
Bu günü bekleyenler de.
Sebepleri farklıydı hepsinin.
Ama kimse benim gidişimin
Nedensiz, sebepsiz olduğunu bilemedi.
Zamanı gelmişti gidişin.
Gittim...
Benden elveda bekleyen biri vardı
En azından bir o bekler dediğim.
Ama tek bir merhabası yoktu bana.
Bende ondan elvedamı esirgedim.
Sessizce
Gittim...

2 Temmuz 2011

Sessizlik

Endişelidir. Ve de düşünceli. Telefon, odadaki sessizliği yıkarcasına çalar. Öylece bakakalır ilkten. Beklemiyordur çünkü. Sessizlik mahkumiyetindedir.
Açar telefonu. Beklentisiz, sessiz.
Tahmini doğrudur. Arayan beklediği ama beklemediği telefon değildir. Müsait olmadığını söyleyerek kapatır telefonu.
Yine derin bir sessizliğe teslim eder kendini.
Sever bu sessizliği. Kendi sorgusu başlar benliğiyle. Sessizliği hiç bozmadan. Neden ve niye yaptığını sorgular bunları. Neden, severken bu denli sessizliği, onu  bozmak için bu kadar uğraşı neden... Muhtaç mı çok sesli hayata. İkinci bir kişi içinde bunca arayış neden? Ve sonunda kavuşurken sessizliğe niye bunca acı...

Yoksa... Sevdiği sandığı sessizliği sevmiyor muydu?
Ama sevmeseydi, bu kadar çabuk kavuşmak için çaba sarfeder miydi ki? Çaba mı? Çabalıyor muydu... Bilemedi. Bunca gel-git'in nedenini sahaba kadar süren sorguda bulamadı...

Günün ışıkları süzülürken odasına O, çekti başına yorganını. Gündüze küsmüş çocuklar gibi...

1 Temmuz 2011

Benim Bir İcadım Var

Siz hiç bir şey icat ettiniz mi?
Öyle büyük birşeyden bahsetmiyorum. Ufak hatta uyduruk olsada bir icat.



Aslında bu icatları küçükken yapardık. Mesela çay bardağı kutusundan araba yapmak. Bence küçümsenecek şey değil. İçindeki kartonlardan da apartmanlar yükselirdi dizi dizi.

Eskiden oyuncak dünyası çocuğun hayal dünyasını yansıtırdı. Elimizdekine hayalimize göre şekil verebiliyorduk.
Şimdi öyle mi? Herşey hazır çocuğun elinde. Çeşit bol, herşey elinin altında. Gördüğü şeyi olduğu gibi görüyor. Çünkü herşeyi ona göre tasarlanmış. Çocuğun kendisinden katacağı birşey yok oyuncağa. Belki ad koyar.

Teknoloji makinelerle muhabbet etmek demek. İnsan yok, hayal yok, muhabbet yok.
Dört duvar arası, bir renkli kutu karşısında geçen çocukluk, gençlik, bir ömür...

Hani deriz ya yeni birşey görünce" yeni yeni icatlar çıkarmışlar" diye.
Keşke diyorum o icatları çocuklar çıkarsa kendilerince. O özgür ve geniş dünyalarında.