Kurs odasının kapısından girince
O'nu yine yerinde, yaptığı resme odaklanmış şekilde buldum. Ben
erkenciydim ama O, benden de erkenci idi.
Yanına gittim. Yine nasıl harika bir
resim yapıyordu, merak ediyordum. Resmini görünce yine bayıldım.
Kızın olağanüstü bir yeteneği vardı. O, dalgın dalgın
resmini yaparken ben sanki kendi kendime konuşur gibiydim. Nihayet
eseriyle olan o görünmez bağını kopartmayı başarmıştım.
Beni farkedince gülümsedi.
-Senin soyun kesin şu ünlü
ressamlardan birinden geliyor. Bu resminde harika.
-Seninkilerde çok güzel. Hepimizinki
öyle.
-Yapma canım. Hepimiz biliyoruz,
seninkiler başka. Hoca bile ağzı açık şekilde seninkilere
bakıyor. Sen, senin resimlerin için sana bir ikazda bulunduğunu
hiç duydun mu Allah aşkına. Şu sınıfta laf söylemediği tek
kişisin. Adam uyuzun önde gideni. Fırçayı tutuşuna bile
karışıyor. O an fırçayı kafasına geçirmek istiyorum.
İkimizde kahkahalarla gülüyoruz son
cümleme. Tam o an, hoca içeri giriyor. Benim kahkalarım içimde
kalıyor. Yeliz ise gülmeye devam ediyor. Ondan cesaretle bende
gülüyorum.
-Hanımlar, erkencisiniz.
-Evet hocam, biz hep böyleyiz.
İçimden, dediğimi duymadığı
içinde şükürleri sıralıyorum.
Hoca, Yeliz'in resmine bakıyor.
-Bunu şimdi yaptın değil mi?
-Evet.
-Bu kadar kısa sürede bu harika
resimleri yapıyor olman senin ne kadar yetenekli olduğunun ispatı.
Biliyorsun değil mi?
Yeliz, sessizce başını sallıyor.
Yeteneği konusunda konuştuğunu zaten hiç duymadım. Bense
şaşkınlıktan şok oluyorum. Kendi kendime, şimdi mi.. diye
söyleniyorum.
-Neden evde değilde burada yapıyorsun?
Birkaç haftadır seni görüyorum. Erken geliyor, resmini burada
yapıyorsun.
-Evde yaptıklarımı beğenmiyorum.
-Evde yaptığın bir resmini görebilir
miyim?
-Yok. Bir kere yaptım, beğenmedim
yırttım hocam.
Hoca, bir şey demiyor. Resme bakıyor.
Dalıp gitmiş gibi.
-Yeliz, senin resimler için bir sergi
yapalım mı?
-Hayır.
Bu direk ve net cevap hocayı
şaşırtıyor. Hiç beklemediği bir cevaptı. Benimde. Sonra daha
beklenmedik bir şey oluyor. Yeliz, malzemelerini toplamaya başlıyor.
-Niye topluyorsun ki, birazdan ders
başlayacak zaten.
-Yeliz.. ? !
Yeliz, bizi duymuyor bile. Kısa sürede
toparlanıyor. Göz göze geliyoruz. Gözlerinden yaşlar akıyor.
Ağlıyordu. Neden ?
Bir şey diyemiyorum. Soramıyorum.
Çantasını alıp kapıya yöneliyor. Hoca arkasından sesleniyor.
Nereye gittiğini soruyor. Yeliz ise hiç konuşmadan öylece çıkıp
gidiyor sınıftan.
Hoca söylenmeye devam ediyor. Ne
dediğini anlamıyorum. Duymuyorum daha doğrusu. Sonra Yeliz'in
peşinden çıkıyor O da. Ben boş sınıfa bakıyorum. Yeliz'in boş
yerine.
Günler sonra, kurs çıkışı Yeliz
karşıma çıkıyor. Onu görünce öyle seviniyorum ki. Öyle çok
samimi değildik ama o günden sonra, o gidişinden sonra aklımda
hep vardı. Sarılıyorum. O da bana sarılıyor.
-Sana hediye getirdim.
-Bana mı..
Dedim ya, samimi bir arkadaşlığımız
yoktu ki bizim. Yeliz gelir, sessizce yerine geçer, kimseyle
konuşmadan resmini yapardı. Herkes yanına gelir, resimlerine
bakar, iltifatlar yağdırır. O sessizce gülümserdi sadece.
Gerektiğinde cevap verirdi.
En uzun muhabbetimiz o gün olmuştu.
-Senin için yaptım. Teşekkür etmek
için. Yaptıkların için.
-Ne yaptım ki ben.
-O gün gitmeme izin verdin.
Sorgulamadın. Sormadın.
Gülümsüyorum.
-Diyecek söz bulamadım ki seni öyle
görünce.
-Ben sözlere değil, gözlere bakarım.
O an, beni sorgulayan bakışların yoktu. Neyse, senin için bir şey
yapmak istedim. Lütfen kabul et.
Elindeki çantayı elime tutuşturuyor.
Tekrar sarılıyoruz birbirimize. Sonra vedalaşıp gidiyor.
Çantaya bakıyorum. İçimdeki meraka
yenilip, yolun ortasında açıyorum. Gözler. Benim gözlerim.
Gözlerimin resmi çıkıyor karşıma. Sanki kendimle gözgöze
gelmişim gibi oluyorum.
Sonra bir not görüyorum. Aynen şöyle
yazıyor:
“ gözlerindi benim en yakın
arkadaşım... “
- öykü -