Zehra, her sinirlendiğinde yaptığı
gibi, kendini bir odaya atmış, odayı sözde toplayarak aslında
dağıtarak kendini sakinleştirmeye çalışıyordu. Ve yine kendi
kendine konuşuyordu.
-Sevmiyorum işte.. sevmiyorum. Sevmem
de bu saatten sonra. O benim hayatımı mahvetti yaa.. Onun yüzünden
işimden oldum. Şu halime bak, hepsi onun suçu. Hala onu karşıma
dikiyorlar. O da utanmadan ağlıyor, sızlıyor. Zaten sustuğu yok
Maaşaallah.
Yatağın altından çıkardığı
kutuyu da sinirle attı, son cümlesini söylerken. Baktı ki,
içinden kağıtlar, resimler çıktı. Bir an dikkati onlara kaydı.
Hepsini topladı. Oturdu yatağın üstüne. Hepsini koydu kucağına.
Kimdi acaba bu resimlerdeki bebek... Bir resmin arkasında bir not
yazıyordu.
“ Seni sevmeye başladığım gün,
doğduğum gün oldu. Canım yavrum.. “
Notu okuyunca, resme bir daha baktı.
Bebek yeni doğmuş değildi. Tarihte düşülmüştü. Kendisinin
doğduğu tarih ile aynı idi yılı. Hesap yaptı. Ay olarak doğum
gününe bir ay kala çekilmişti bu resim. Kimdi ki bu bebek.
Kendisi miydi.. Annesinin evi idi bu ev. Ondan kalan bir hatıra yok
diye biliyordu. Bir resmi bile yoktu. Yüzünü hayal meyal
hatırlıyordu. Zehra 7 yaşındayken annesi ölmüştü. Teyzesi
büyütmüştü Zehra'yı.
Sonra kağıtları karıştırmaya
başladı. Zarf buldu. İçinde kağıt vardı. Açtı çıkardı
içindeki notu. Tarih vardı en başta. Resimdeki tarihin aynısı
idi. Başladı okumaya...
“ Sevgili yavrum, canım benim.. sana
bu mektubu yazıyorum ama aslında kendime yazıyorum bunları.
Unutmamak için. Ve belki gün gelir de bulursun bu yazdıklarımı.
Ya sevmeye devam edersin beni. Ya da hayallerinden bile çıkarırsın.
Sana hamile kaldığımı anladığım
o andan itibaren senden kurtulmak istedim. Çünkü sen, benim
kabusum olan o gecenin lanetiydin. Bana tecavüz eden o adamın
çocuğuydun sen. Ve hiçbir kuvvet bana o pisliğin çocuğunu
doğurtamazdı. Çok uğraştım. Ama olmadı. Sen mıhlanıp
kalmıştın içimde. Doğurdum. Ailem benden çok sahiplendi seni.
Bana kalsa seni doğduğun gün sokağa atardım. Yüzünü görmek,
sesini duymak bana işkence gibi geliyordu. Sen o adamın
tohumundandın. Yaşamaman gerekliydi. Günler aylar geçiyordu.
Yüzüne bile bakmıyordum. Ananen, teyzen el bebek gül bebek
ilgileniyorlardı seninle. Ananen yaşlıydı. Ama yinede elinden
geldiğince bakardı sana. Sana son nefesine kadar baktı biliyor
musun..
O gün işte.. ne olduysa o gün oldu.
Annem seninle yalnızdı. Teyzenin acil olarak yarım saatliğine
gitmesi gerekmiş. Bende çıkacaktım evden. Hazırlanırken burnuma
duman kokusu geldi. Kapımı açtığımdan salondan dumanlar ve
alevler çıkıyordu. Hemen koştum. Salonun kapısında yerde annem
yatıyordu. Kucağında sen. Beni görünce sustun birden. Annem
kımıldamıyordu. Seni aldım kucağıma. Ananeni dürttüm.
Uyanmadı. Öldüğünü anladım. Öylece kalmıştım orada.
Dışarıdan sesler gelmeye başladı. Kalktım, koşarak kendimi
dışarı attım. Kucağımda sen, teyzen ağlayarak geldi sarıldı
bana. Annem.. diyebildim. O ara itfaiye geldi. Ambulans geldi. Beni
duman is içinde görünce ambulansa aldılar. Seni almak istediler
kucağımdan. İzin vermedim. Tüm o gürültünün içinde kucağımda
uyuyakalmıştın. Bir elin göğsümde. Kokunu çektim içime. Mis
gibi kokuyordun yavrum. Mis gibi.. Hemşireler sağlığından
endişeli idi. Israrla seni benden alıp muayene etmek istiyorlardı.
Bırakmadım. Onun ilacı bende dedim. Seni usulca uyandırıp
emzirmeye başladım. İşte o an, yaşadığımı anladım. Yeniden
doğmuş gibiydim.
O yangın, seni bana kazandırmıştı.
Ama ananeni aldı. Yangın sırasında kalbine yenik düşmüştü.
Ama seni bana kavuşturmayı başarmıştı. Son nefesini verirken
bile bana annelik yapmıştı.
Affet beni yavrum. Affet Zehram.. belki
bunları hiç bilmeyeceksin. Eğer bir gün bu yazdıklarım eline
geçer de okursan affet beni. Bilirim, teyzen beni sana bir melek
gibi anlattı. Bunların lafını bile etmedi. Ama ben kendimi
affetmedim. O günlerde, bana en çok ihtiyacın olduğun o günlerde
yanında değildim. Affet beni canım yavrum.. “
Kulakları uğulduyordu Zehra'nın.
Gözlerinden yaşlar akıyordu. Resimlere baktı yine. Güldü kendine.
Sonra birden ağlama sesi geldi
kulağına. Günlerdir her duyduğunda sinirlendiği o ağlama sesi,
şimdi sanki onu çağırıyordu.
Koşarak gitti. Yavrusu babaannesinin
kucağındaydı. Kadın, mahçup ve şaşkın bakıyordu. Yaşlar
iniyordu Zehra'nın gözlerinden. Yaklaştı. Usulca aldı kucağına
bebeğini ilk kez kucağına.
Oturdu koltuğa. Kaynanası da başladı
ağlamaya. Zehra'nın başını okşadı. Torunu susmuştu. Zehrada
kokladı yavrusunu. İçine çekti. Çekti...
Bir anne, yine bir anneyi yavrusuna
kavuşturmuştu.
....
öyküdür..
Ah o bebekler nasıl da aşık ederler kendilerine bir bakışta...
YanıtlaSilEvet.. annelik çok başka bir şey..
SilÖykü yazmak ne güzel yetenek, devam edin...
YanıtlaSilTeşekkürler. :)
SilAnne ve yavrusu bir puzzle'ın en önemli iki parçasıdır onlar olmadan asla resim tamamlanmaz.
YanıtlaSilEvet.. tek bir parça bile eksikse tam olmaz ki..
Silne güzel öyküler yazmışsın sen son zamanlarda okuyamayınca kaçırmışım.. hemmen telafi edeceğim :)
YanıtlaSilofffff ya çok etkileyici.
YanıtlaSilya niye sonda öyküdür kurgudur diyon ki. hani ben yapıyom ya sen de etiket koysana sonda öykü deneme filan desene :) bölece yazılarını gruplarsın :)
Teşekkürler... :)
SilO dediğini yapacağım da işte tembellikten kalıyor. Diğerlerini eklemeliyim. Kalıyor işte bu sebeple.