6 Ocak 2015

Mektup...

Zehra, her sinirlendiğinde yaptığı gibi, kendini bir odaya atmış, odayı sözde toplayarak aslında dağıtarak kendini sakinleştirmeye çalışıyordu. Ve yine kendi kendine konuşuyordu.

-Sevmiyorum işte.. sevmiyorum. Sevmem de bu saatten sonra. O benim hayatımı mahvetti yaa.. Onun yüzünden işimden oldum. Şu halime bak, hepsi onun suçu. Hala onu karşıma dikiyorlar. O da utanmadan ağlıyor, sızlıyor. Zaten sustuğu yok Maaşaallah.

Yatağın altından çıkardığı kutuyu da sinirle attı, son cümlesini söylerken. Baktı ki, içinden kağıtlar, resimler çıktı. Bir an dikkati onlara kaydı. Hepsini topladı. Oturdu yatağın üstüne. Hepsini koydu kucağına. Kimdi acaba bu resimlerdeki bebek... Bir resmin arkasında bir not yazıyordu.

“ Seni sevmeye başladığım gün, doğduğum gün oldu. Canım yavrum.. “

Notu okuyunca, resme bir daha baktı. Bebek yeni doğmuş değildi. Tarihte düşülmüştü. Kendisinin doğduğu tarih ile aynı idi yılı. Hesap yaptı. Ay olarak doğum gününe bir ay kala çekilmişti bu resim. Kimdi ki bu bebek. Kendisi miydi.. Annesinin evi idi bu ev. Ondan kalan bir hatıra yok diye biliyordu. Bir resmi bile yoktu. Yüzünü hayal meyal hatırlıyordu. Zehra 7 yaşındayken annesi ölmüştü. Teyzesi büyütmüştü Zehra'yı.
Sonra kağıtları karıştırmaya başladı. Zarf buldu. İçinde kağıt vardı. Açtı çıkardı içindeki notu. Tarih vardı en başta. Resimdeki tarihin aynısı idi. Başladı okumaya...

Sevgili yavrum, canım benim.. sana bu mektubu yazıyorum ama aslında kendime yazıyorum bunları. Unutmamak için. Ve belki gün gelir de bulursun bu yazdıklarımı. Ya sevmeye devam edersin beni. Ya da hayallerinden bile çıkarırsın.
Sana hamile kaldığımı anladığım o andan itibaren senden kurtulmak istedim. Çünkü sen, benim kabusum olan o gecenin lanetiydin. Bana tecavüz eden o adamın çocuğuydun sen. Ve hiçbir kuvvet bana o pisliğin çocuğunu doğurtamazdı. Çok uğraştım. Ama olmadı. Sen mıhlanıp kalmıştın içimde. Doğurdum. Ailem benden çok sahiplendi seni. Bana kalsa seni doğduğun gün sokağa atardım. Yüzünü görmek, sesini duymak bana işkence gibi geliyordu. Sen o adamın tohumundandın. Yaşamaman gerekliydi. Günler aylar geçiyordu. Yüzüne bile bakmıyordum. Ananen, teyzen el bebek gül bebek ilgileniyorlardı seninle. Ananen yaşlıydı. Ama yinede elinden geldiğince bakardı sana. Sana son nefesine kadar baktı biliyor musun..
O gün işte.. ne olduysa o gün oldu. Annem seninle yalnızdı. Teyzenin acil olarak yarım saatliğine gitmesi gerekmiş. Bende çıkacaktım evden. Hazırlanırken burnuma duman kokusu geldi. Kapımı açtığımdan salondan dumanlar ve alevler çıkıyordu. Hemen koştum. Salonun kapısında yerde annem yatıyordu. Kucağında sen. Beni görünce sustun birden. Annem kımıldamıyordu. Seni aldım kucağıma. Ananeni dürttüm. Uyanmadı. Öldüğünü anladım. Öylece kalmıştım orada. Dışarıdan sesler gelmeye başladı. Kalktım, koşarak kendimi dışarı attım. Kucağımda sen, teyzen ağlayarak geldi sarıldı bana. Annem.. diyebildim. O ara itfaiye geldi. Ambulans geldi. Beni duman is içinde görünce ambulansa aldılar. Seni almak istediler kucağımdan. İzin vermedim. Tüm o gürültünün içinde kucağımda uyuyakalmıştın. Bir elin göğsümde. Kokunu çektim içime. Mis gibi kokuyordun yavrum. Mis gibi.. Hemşireler sağlığından endişeli idi. Israrla seni benden alıp muayene etmek istiyorlardı. Bırakmadım. Onun ilacı bende dedim. Seni usulca uyandırıp emzirmeye başladım. İşte o an, yaşadığımı anladım. Yeniden doğmuş gibiydim.
O yangın, seni bana kazandırmıştı. Ama ananeni aldı. Yangın sırasında kalbine yenik düşmüştü. Ama seni bana kavuşturmayı başarmıştı. Son nefesini verirken bile bana annelik yapmıştı.
Affet beni yavrum. Affet Zehram.. belki bunları hiç bilmeyeceksin. Eğer bir gün bu yazdıklarım eline geçer de okursan affet beni. Bilirim, teyzen beni sana bir melek gibi anlattı. Bunların lafını bile etmedi. Ama ben kendimi affetmedim. O günlerde, bana en çok ihtiyacın olduğun o günlerde yanında değildim. Affet beni canım yavrum..

Kulakları uğulduyordu Zehra'nın. Gözlerinden yaşlar akıyordu. Resimlere baktı yine. Güldü kendine.
Sonra birden ağlama sesi geldi kulağına. Günlerdir her duyduğunda sinirlendiği o ağlama sesi, şimdi sanki onu çağırıyordu.

Koşarak gitti. Yavrusu babaannesinin kucağındaydı. Kadın, mahçup ve şaşkın bakıyordu. Yaşlar iniyordu Zehra'nın gözlerinden. Yaklaştı. Usulca aldı kucağına bebeğini ilk kez kucağına.
Oturdu koltuğa. Kaynanası da başladı ağlamaya. Zehra'nın başını okşadı. Torunu susmuştu. Zehrada kokladı yavrusunu. İçine çekti. Çekti...

Bir anne, yine bir anneyi yavrusuna kavuşturmuştu. 


....


öyküdür..




 

9 yorum:

  1. Ah o bebekler nasıl da aşık ederler kendilerine bir bakışta...

    YanıtlaSil
  2. Öykü yazmak ne güzel yetenek, devam edin...

    YanıtlaSil
  3. Anne ve yavrusu bir puzzle'ın en önemli iki parçasıdır onlar olmadan asla resim tamamlanmaz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet.. tek bir parça bile eksikse tam olmaz ki..

      Sil
  4. ne güzel öyküler yazmışsın sen son zamanlarda okuyamayınca kaçırmışım.. hemmen telafi edeceğim :)

    YanıtlaSil
  5. offfff ya çok etkileyici.

    ya niye sonda öyküdür kurgudur diyon ki. hani ben yapıyom ya sen de etiket koysana sonda öykü deneme filan desene :) bölece yazılarını gruplarsın :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler... :)
      O dediğini yapacağım da işte tembellikten kalıyor. Diğerlerini eklemeliyim. Kalıyor işte bu sebeple.

      Sil