Duygu,
Batur'un kapısına geldiğinde bir an tereddüt duydu. Eli havada
zile uzanmış halde kalmıştı ki, Batur kapıyı açtı. İçeri
girdiğinde her şeyin hazır olduğunu gördü. Bir yanda
atıştırmalıklar, meyve suları bir yanda ders kitapları vardı.
Duygu,
ne çok zahmet etmişsin dedi. Batur, her şeyi annem hazırladı ve
çıktı. Sadece ikimiz varız evde. Kimse ders çalışırken
rahatsız edemeyecek bizi, dedi.
Duygu
gülümseyip, ders kitaplarının olduğu yere oturdu. E hadi
başlayalım, dedi. İçinde anlam veremediği bir darlık vardı.
Ayıp olmayacağını bilse, şimdi çekip giderdi bu evden. Öyle
boğucu geliyordu ki her şey. O an, bu evde ders çalışma
teklifini sırf Teoman'a gıcıklık olsun diye kabul ettiğini
kendine itiraf etti. Ve çok pişman olmuştu bile. Bir an önce ders
çalışıp gitmek istiyordu. Bunları düşünürken de odayı
inceliyordu. Sonra Batur'un sesi ile bu düşüncelerinden sıyrıldı.
-Sen
iyi misin, çok düşünceli gibisin.
-Yoo..
iyiyim. Evden çok izin alamadım, fazla kalamayacağım.
-Hıımm..
o halde hemen başlayalım, dedi Batur. Ama önce ağzımızı
ıslatalım deyip bardaklara meyvesuyu doldurdu. Hem içer hem
çalışırız. Anlaştık mı?
Duygu,
tamam manasında kafası salladı sadece. Bir yudum içti meyve
suyundan. Sonra ders çalışmaya başladılar.
Batur,
Duygu'dan iki yaş büyüktü ama sağlık nedenlerinden okulu
bırakmış olduğundan şimdi kaldığı yerden devam ediyordu. Bu
sebeple Duygu'dan dersler konusunda yardım istemişti.
Duygu
anlatıyor, çiziyor, Batur dinliyordu.
Yarım
saat sonra Batur, yoruldum deyip mola istedi. Duygu saate baktı.
Molayı kısa tutup az daha ders çalıştırıp giderim, diye
düşündü. Batur'un uzattığı çerez tabağını aldı.
-Ol
maz ama orada, bu tarafa geçelim, kitapların üstüne dökülmesin
bir şey, deyip Duygu'nun elinden tutup kaldırdı. Yerdeki mindere
oturdular. Sehpadaki sürahiden bardağını yeniden dolduran Batur,
sürahiyi Duygu'ya doğru yakınlaştırıp; içsene hadi, ziyan etme
güzelim meyvesuyunu.. hadi..
Duygu
bardağındaki meyvesuyunu içerken, Batur Duygu'ya doğru yaklaştı.
Saçlarını elleyip, ne güzel saçların var, dedi. Duygu saçlarını
Batur'un ellerinden kurtarıp, evet biliyorum, dedi. Batur az daha
yaklaştı. Duygu tam ne oluyoruz diyecekken, Batur Duygu'yu öptü.
Duygu hıçımla ittirdi Batur'u. Yanağını silip, ne yapıyorsun
sen diye bağırdı. Batur ise gülüyordu.
E
ders bahanesine gerek yok artık. Sıkıldım, deyip Duygu'yu tekrar
öpmek istedi. Ne saçmalıyorsun, ne bahanesi. Saçmalıyorsun deyip
kalkacakken, Batur Duygu'nun elini tuttu ve kendine çekti. Duygu
sendeleyip yere, Batur'un yanına düştü. Düşerken başını
sehpaya çarptı.
Başının
acısıyla bir an öylece kaldı yerde. Batur, sende istemesen
gelmezdin, şimdi bana naz etme, deyip Duygu'yu kollarından tuttu.
Bırak
beni.. bırak.. diye bağırıyordu Duygu. Tek elini kurtardığı an
sehpanın üstündeki sürahiyi alıp Batur'un kafasına vurdu. Batur
yere düştü, Duygu doğruldu.
-Bırak
dedim sana, bırak... diyerek elindeki sürahi ile Batur'un yüzüne
vurmaya başladı Duygu.
Vuruyor..
vuruyor.. vuruyordu.. bir yandan da öfke ile bırak dedim sana..
bırak.. diye bağırıyordu.
Bir
zaman sonra eli havada öylece kaldı. Batur'a baktı. Eline baktı.
Kan... kan vardı elinde. Her yerde...
Ne
yapmıştı Duygu... Yaşlar boşaldı gözlerinden, çıldırmış gibi attı elindeki sürahiyi ve odanın en kuytu köşesine gidip, ağlayarak Batur'a bakmaya başladı.
Cidden ne yapmıştı Duygu...
...
üfff ya bu böle aynen gerçekleşebilir yani.
YanıtlaSilSadece yazıda kalsın.. hep hemde.
Silcok surukleyici olmus, baslayınca sonuna nasil geldim anladim :)
YanıtlaSil:) Anlaşılmak güzel.
Sil