O, kimine dost, kimine yar idi. Kiminin
hiç olmamış çocuğu, kiminin kardeşi olmuştu.
O, şehrin tam orta yerinde, bir başına
ama asla yalnız kalmamış bir ağaç idi.
Bilmiyordu, kimdi onu toprak anasıyla
kavuşturan babası. Daha minicik bebekken, sahip çıkanı çok
oldu. Koruyup kolladılar. Yedirip içirdiler. O, artık şehrin
vazgeçilmezi idi. Herkes tanırdı. Severdi.
Yanından her geçen, illa bir selam
verirdi O'na. Hatrını sorardı. Sarılıp okşardı. Aşını,
suyunu paylaşırdı.
O da, tüm ihtişamıyla büyüyüp
serpiliyordu, şehrin tam göbeğinde. Bulutlarla tanışmıştı. Onlarda
dostuydu. Arada denize selam çakardı. O idi, bu şehrin en büyüğü
artık. Herkese yukardan bakar olmuştu. Küçükken onu sevip
okşayanlar, şimdi ona yaslanıp, gölgesinde dinleniyordu. Artık
yaz akşamlarında sohbetlere ortak oluyordu. Öğlen vakitlerinin
kurtarıcısıydı. Şehri heybetiyle sarıyordu.
Sonra bir gün, şehre birileri geldi.
O'nun yakınına çukur kazdılar. Aylar sonra görünce anladı ki,
yanı başına gökdelen yapılmış. Kimse bir şey dememişti O'na.
Bir sorsaydılar. O, bu şehrin en büyüğü idi. Gökyüzünden
bakılınca ilk o farkediliyordu. Şehrin işareti olmuştu. Bir
parçası adeta.
Peki şimdi bu gökdelen nereden
çıkmıştı...
Gökdelen yapılıp bitti. Gölgesi
ağaca vuruyordu. Ağaç bir ona bakıyordu. Bir kendine. Artık
büyük ve heybetli değildi. Kendini öyle değersiz hissetti ki.
Güneş bile artık yüzüne bakmıyordu. Üzgündü.
Bir gün, şehir halkı büyük bir şok
yaşadı. Kimse ne olduğunu anlamadı. Herkes şüpheli gözlerle
birbirine bakıyordu ama kimse kimseye, sen suçlusun diyemiyordu.
O.. ağaç.. yazın ortasında tüm
yapraklarını dökmüştü. Kurumuştu. Hem de bir gecede. Yani
insanlar bir gecede oldu diye bildi. Nedenini anlamadılar.
Bilemediler. Kendilerince çözümler ürettiler. Ama hiç biri fayda
etmedi. Kurumuş gitmişti artık o ağaç. Şehrin sembolü, o koca
ağaç yoktu artık. Kurumuş bir odun yığını idi.
Ama kimse ellemedi o ağacı. Kurumuş
hali ile gökdelenin gölgesinde, öylece dikili kaldı. Zamanla,
kurudukça kurudu. Küçüldükçe küçüldü. Kimse dönüp
bakmıyordu artık ona. Artık tek uğrayanı, kavuğunda yuva
yapmış, küçük bir sincaptı.
Ben de şimdi sitenin bahçesindeki meyve ağaçlarının fotoğrafını koymuştum. Bizimkiler mutlu henüz. Ama her sabah gözleri hırs bürümüş insanlar buraları da katletmesin diye dua ediyorum...
YanıtlaSilAmin.. diye eşlik etmek istiyorum dualarınıza..
Silİnşaallah her daim bu güzellikle kalırlar.
Bir bir ağaçlar ve yeşil alanlar katlediliyo sonra adına şehirleşme deniliyor!
YanıtlaSilÇok güzel yazmışsın canım benim :*
Teşekkürler.
SilKatletmek sadece kesmekle olmuyor, her türlüsünü yapıyoruz. Farkında bile değiliz..
İçime işledi yazdıkların.Nasıl güzel anlatmışsın.
YanıtlaSilAğaçların ruhu adamı rahat bırakmaz ama, unutmasınlar.
Teşekkürler.
SilVar değil mi, onların ruhu da.. İçleri nasıl acır, küserler mi.. bir bilsek..
ay çok güzel olmuş bu yazı,tuhaf oldum
YanıtlaSilama keyifle okudum,yüreğine sağlık
:)
SilSizinde okuyan gözlerinize sağlık.
ayyyy yine o yazılardan amaa :) sen bütün canlıları konuşturcan zaten bu gidişle :)
YanıtlaSil:)
SilHepsi konuşuyor zaten. Biz bilmiyoruz, duymuyoruz.
Amasyada da ağaç katliamına karşı direniş var ..
YanıtlaSilEvet, duydum.
SilSonları hayır olsun.