Ölürken derler ki, insanın hayatı film şeridi gibi çeker gider gözünün önünden. Öleceğini anlayan illaki şöyle bir bakıyor geriye gayri ihtiyari. Yapacak bişey yoktur zira. Son durağa gelinmiştir.
İşte o zaman gözünün önünden geçen film şeridinde istediğini görmeyeni bi pişmanlık kaplar. O son pişmanlıktır. Son durağa gelinmiştir ve o son pişmanlık bizi geri döndürmez. Ondandır son ve en büyük pişmanlık olması. Olmaları.
Nedir peki o en büyük pişmanlık?
Hayatımızı yaşarız ama başkalarına göre. Başkalarının arzu ve isteklerini ön planda tutarak. Onların hayallerini gerçekleştirmek için hayatımızı yaşarız. Ve bu arada kendi hayallerimiz arkaplanda kalır. Duygularımız, heveslerimiz, isteklerimiz hayallerde kalır. Gün gelir, başlar o meşhur sinema. Ve başlar işte o an o büyük pişmanlıklar. Keşke deriz, kendi istediğim şekilde yaşasaydım hayatımı.
Arkadaşlarıma sahip çıksaydım ya keşke...
Mutlu olmayı becerebilseydim keşke çalışmak yerine. İnsanları ticari anlaşmalara ikna etmeye uğraşmaktan diğer duygularım içimde kalmasaydı keşke. İçimde kalmış gizli itirafları dile getirebilseydim keşke, yapabildiğim o anlaşmalar gibi.
Keşke...
O son anlarda, o filmde görmek istemediklerimiz çoğunlukla bunlar. Keşkelerle, pişmanlıkla dolu bir hayat.
Eğer ki ders almak istiyorsak, keşkeleri, pişmanlıkları azaltmak istiyorsak. Bu yolda rehber olacak bir kitap yazılmış. Avustralyalı hemşire ölüm döşeğindeki hastalarına sormuş, en çok duyduğu pişmanlıkları bu kitabında toplamış. Kimbilir belki geç olmadan başlarız koşmaya hayallerimizin peşinden ? Ne dersiniz?
Çok mu geç kaldık...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder