26 Temmuz 2013

Günlük...


Telefondaki yeğenine, dur acele ettirme, eniştenin laptopunda fare yok, alışık değilim, diyordu. Bir yandan yeğeninin istediğine bakmaya çalışırken  kocasının bilgisayarına ilk kez baktığını farketti. Açık olan internet sayfasından sekme açtı. Yeğeninin işini halletti. Telefonu kapatıp, internetteki sayfayı kapatacakken diğer açık sayfa dikkatini çekti. Bir blog sayfası idi. Kocasının bir blogu vardı, hiç bilmiyordu. Böyle şeylerle uğraşıyor muydu bu adam, diye geçirdi içinden. 
Bir Aldatış Hikayesi.. blogun adı. Sanki tanıdık gibi düşündü. Ana sayfasına tıklayıp, blogu şöyle bir görmek istedi. Tıkladı. Evet, görmüştü bu blogu. Geçen gün, bir şey ararken karşısına çıkmıştı. Meraktan okumuştu sayfayı. Daha emin olmak için, konu listesinden okuduğu konuyu bulmak istedi ve buldu da.
Beyninden türlü şeyler geçiyordu. Bu blog onun muydu şimdi... Neden açmıştı ki bu blogu. Doğru muydu bu yazılanlar. Profilinde yaşadığım acı gerçeği yazıyorum, diye yazılmıştı. Kimliği gizli idi. Diğer konulara bakarken kocası girdi içeri. Göz göze geldiler. İkisi de şöyle bir durup kaldı.
Napıyorsun bilgisayarımda.. diyerek telaş ve titreyen elleriyle çekip aldı bilgisayarı. Diğer koltuğa attı kendini. Nereye baktığını görünce, karısına baktı. Koltuğa yaslanmış, sakince oturuyordu. Gülümsüyordu hatta.
Neden yaptın ki böyle bir şey, dedi kocasına. Nereden çıktı bu blog işi. Seni böyle işlerle uğraşırken hiç hayal etmezdim. Şaşkınım.
Okumadın mı? Diye sorabildi kocası lafının arasına girip. Mine, gülümseyerek, okudum biraz. Ondan şaşkınım ya, nasıl buldun bu hikayeyi. Millette bayılmış, yorum dolu yazılanlar. Millet ne meraklı böyle şeylere. Kendi başlarına gelse dumur olurlar ama. Değil mi canım?
Ağlıyordu kocası. Elleri titriyordu. Gitti çöktü dizinin dibine. Elini tuttu.
Caner... Caner neden ağlıyorsun, dedi ama o an kalbine bir bıçak battı. Ateşin içine düşmüş gibi yanmaya başladı bedeni. Eli kaydı kocasının elinden. Usulca uzaklaştı ondan. Ağlayan gözlerle ona bakan Caner, bir şeyler demek için ağzını açtı ama ne dese bilemedi. Fırlatıp attı bilgisayarı. O sesle derin sessizlik bozuldu.
Gördün, öğrendin, benim işte o yazılanların sahibi. Yaşayan benim. Aldatan benim... öfke doluydu sesi. Deli gibi bağırıyordu. Sanki herkes duysun ister gibi. Bağırarak konuşunca sanki kolaylaşıyordu konuşmak. Sustu sonra. Mine'nin yanına yere oturdu. Elini tutmak istedi, eli havada kaldı. Dokunamadı karısına.
Sen, dedi.. sen beni nasıl sevdin de, kalbini böyle güvenle doldurdun. Yanan yüreğimin ateşini kora çevirdin.
Mine kalkmak için doğruldu, başı döndü. Düşecek gibi oldu. Caner yine uzattı elini tutmak için ama yine tutamadı karısını. Dokunamadı ona. Mine, sessizce kalkıp gitti odadan..
....



11 yorum:

  1. aaa ya bunu çok sevdim. ya nasıl düşündün ya. vay be ne hikaye.neler oluyor hayatta. olur mu olur tabii.
    :)

    YanıtlaSil
  2. adam bari kendine günlük defter tutsaymış. nete yazmasaymış.
    :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Olur mu olur ama olmasın hiç. :)
      Öyle de elbet çıkardı ortaya. Gerçek bu, çok saklanamaz ki. :)

      Sil
  3. Var böyle şeyler gerçekten de...
    Aldatıldığını öğrenmek her şekilde acıtır insanın canını, ama daha evvel okuduğun bir blog sahibinin kendi eşin olduğunu bilmek koyar insana...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet. Önceden bilmek gibi bir şey.. kısaca kötü bir şey.

      Sil
  4. suçluluk duygusunu yazıp rahatlatmak istemiş adam yazık kadına :(

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hain adam.. Yazık etti kadına, ailesine, yuvasına..

      Sil
  5. bu dünya aşktan anlamıyor...

    YanıtlaSil