Telefondaki
yeğenine, dur acele ettirme, eniştenin laptopunda fare yok, alışık
değilim, diyordu. Bir yandan yeğeninin istediğine bakmaya çalışırken kocasının bilgisayarına ilk kez baktığını
farketti. Açık olan internet sayfasından sekme açtı. Yeğeninin
işini halletti. Telefonu kapatıp, internetteki sayfayı
kapatacakken diğer açık sayfa dikkatini çekti. Bir blog sayfası
idi. Kocasının bir blogu vardı, hiç bilmiyordu. Böyle şeylerle
uğraşıyor muydu bu adam, diye geçirdi içinden.
Bir Aldatış
Hikayesi.. blogun adı. Sanki tanıdık gibi düşündü. Ana
sayfasına tıklayıp, blogu şöyle bir görmek istedi. Tıkladı.
Evet, görmüştü bu blogu. Geçen gün, bir şey ararken karşısına çıkmıştı. Meraktan okumuştu sayfayı. Daha emin olmak için, konu listesinden
okuduğu konuyu bulmak istedi ve buldu da.
Beyninden
türlü şeyler geçiyordu. Bu blog onun muydu şimdi... Neden
açmıştı ki bu blogu. Doğru muydu bu yazılanlar. Profilinde
yaşadığım acı gerçeği yazıyorum, diye yazılmıştı. Kimliği
gizli idi. Diğer konulara bakarken kocası girdi içeri. Göz göze
geldiler. İkisi de şöyle bir durup kaldı.
Napıyorsun
bilgisayarımda.. diyerek telaş ve titreyen elleriyle çekip aldı
bilgisayarı. Diğer koltuğa attı kendini. Nereye baktığını
görünce, karısına baktı. Koltuğa yaslanmış, sakince
oturuyordu. Gülümsüyordu hatta.
Neden
yaptın ki böyle bir şey, dedi kocasına. Nereden çıktı bu blog
işi. Seni böyle işlerle uğraşırken hiç hayal etmezdim.
Şaşkınım.
Okumadın
mı? Diye sorabildi kocası lafının arasına girip. Mine,
gülümseyerek, okudum biraz. Ondan şaşkınım ya, nasıl buldun bu
hikayeyi. Millette bayılmış, yorum dolu yazılanlar. Millet ne
meraklı böyle şeylere. Kendi başlarına gelse dumur olurlar ama.
Değil mi canım?
Ağlıyordu
kocası. Elleri titriyordu. Gitti çöktü dizinin dibine. Elini
tuttu.
Caner...
Caner neden ağlıyorsun, dedi ama o an kalbine bir bıçak battı.
Ateşin içine düşmüş gibi yanmaya başladı bedeni. Eli kaydı
kocasının elinden. Usulca uzaklaştı ondan. Ağlayan gözlerle ona
bakan Caner, bir şeyler demek için ağzını açtı ama ne dese
bilemedi. Fırlatıp attı bilgisayarı. O sesle derin sessizlik
bozuldu.
Gördün,
öğrendin, benim işte o yazılanların sahibi. Yaşayan benim.
Aldatan benim... öfke doluydu sesi. Deli gibi bağırıyordu. Sanki
herkes duysun ister gibi. Bağırarak konuşunca sanki kolaylaşıyordu
konuşmak. Sustu sonra. Mine'nin yanına yere oturdu. Elini tutmak
istedi, eli havada kaldı. Dokunamadı karısına.
Sen,
dedi.. sen beni nasıl sevdin de, kalbini böyle güvenle doldurdun.
Yanan yüreğimin ateşini kora çevirdin.
Mine
kalkmak için doğruldu, başı döndü. Düşecek gibi oldu. Caner
yine uzattı elini tutmak için ama yine tutamadı karısını. Dokunamadı ona.
Mine, sessizce kalkıp gitti odadan..
....
aaa ya bunu çok sevdim. ya nasıl düşündün ya. vay be ne hikaye.neler oluyor hayatta. olur mu olur tabii.
YanıtlaSil:)
adam bari kendine günlük defter tutsaymış. nete yazmasaymış.
YanıtlaSil:)
Olur mu olur ama olmasın hiç. :)
SilÖyle de elbet çıkardı ortaya. Gerçek bu, çok saklanamaz ki. :)
Fena çok fenaa
YanıtlaSilEvet.
SilHani denir ya, evlerden ırak..
Var böyle şeyler gerçekten de...
YanıtlaSilAldatıldığını öğrenmek her şekilde acıtır insanın canını, ama daha evvel okuduğun bir blog sahibinin kendi eşin olduğunu bilmek koyar insana...
Evet. Önceden bilmek gibi bir şey.. kısaca kötü bir şey.
Silsuçluluk duygusunu yazıp rahatlatmak istemiş adam yazık kadına :(
YanıtlaSilHain adam.. Yazık etti kadına, ailesine, yuvasına..
Silbu dünya aşktan anlamıyor...
YanıtlaSilAnlasa yapmaz değil mi böyle şeyler..
Sil