Günler
birbirinin aynı diyordu. Halbuki ne gün aynı idi ne de zamanın
tek bir anı... O idi sadece aynı olan. Aynı kalan. Sessizce duran,
oturan... Hiçbir şey yapmayan. Sadece bakan, sadece O idi. Ama iyi
bilirdi suçu başkalarına yükletmesini. Bu konuda olağanüstü
performansları vardı. Tüm suç kendinde olsa da, kendini öyle
acırdırır öyle konuşurdu ki, masum olan siz, kendinizi sorgular
hale gelirdiniz.
Ama
bu sefer zamanı suçluyordu. Çok büyük yanlış yapıyordu.
Zamanın, zamanla kendini nasıl akladığını, nasıl intikamını
aldığını bilmiyordu henüz.
Cahil
cesareti ile zamanla atışıyordu. Hep aynısın be gün diyordu.
Farketmiyordu ki, zaman ömrünü çalıyordu. Yavaş yavaş..
sinsice.. ah bir baksa aynaya. Belki anlardı, zamanın sessiz
oyununu.
Zaman -değil de, kendimiz- hepimize aynısını yapıyor demek ki. İnsanın boğazına bir yumru oturuyor, hep böyle devam edecek diye düşünüyor. Hiçbir şey değişmeyecek ve ben de değişmeyeceğim. Sabah kalktığımda yine aynı havayı soluyacak, yine aynı -zorunlu- kişilerle konuşacağım. Belki de bütün bunların içinde kendimizi değiştirmek bize zor gelen. Çok güzel bir yazı olmuş.
YanıtlaSilEvet.. galiba zor olanı o. Değişmek.
SilAma değişsek de değişmesek de zaman akıyor.
işte cahil cesareti...
YanıtlaSilkavgayı bırakmadan mutlu olanı görmedim ben.
Zamanın akışına bakmalı.
SilGercekci...anlamli olmus
YanıtlaSilTeşekkürler. Elimden, dilimden geldiğince gerçeği yansıtmak istedim. :)
Silhımmm evet böle yapmamalı di mi.
YanıtlaSil:)
Biz her ne kadar aynı görsek de aynı değil ki. :)
SilSadece bize öyle geliyor.