Endişelidir. Ve de düşünceli. Telefon, odadaki sessizliği yıkarcasına çalar. Öylece bakakalır ilkten. Beklemiyordur çünkü. Sessizlik mahkumiyetindedir.
Açar telefonu. Beklentisiz, sessiz.
Tahmini doğrudur. Arayan beklediği ama beklemediği telefon değildir. Müsait olmadığını söyleyerek kapatır telefonu.
Yine derin bir sessizliğe teslim eder kendini.
Sever bu sessizliği. Kendi sorgusu başlar benliğiyle. Sessizliği hiç bozmadan. Neden ve niye yaptığını sorgular bunları. Neden, severken bu denli sessizliği, onu bozmak için bu kadar uğraşı neden... Muhtaç mı çok sesli hayata. İkinci bir kişi içinde bunca arayış neden? Ve sonunda kavuşurken sessizliğe niye bunca acı...
Yoksa... Sevdiği sandığı sessizliği sevmiyor muydu?
Ama sevmeseydi, bu kadar çabuk kavuşmak için çaba sarfeder miydi ki? Çaba mı? Çabalıyor muydu... Bilemedi. Bunca gel-git'in nedenini sahaba kadar süren sorguda bulamadı...
Günün ışıkları süzülürken odasına O, çekti başına yorganını. Gündüze küsmüş çocuklar gibi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder