Günlerdir görmemişsindir. Arada belki aklına gelmiştir kimi zaman. Birgün aniden çıkar karşına, gözlerin dolar, unutursun konuşmayı. Hıçkırıklar boşalır yalnızca. Engel olmak istemezsin. Kırılmış set kapakları bilirsin. İşte o an anlarsın, ne çok özlemişsin.
Şarkılar hep söyler ya, bazen öyle olmuyor işte. Kokusuna hasret sarılmıyorsun eşyasına. Resimlerine takılıp kalmıyorsun. Meskenin değil cam kenarları her daim. Ağlamıyorsun geldikçe aklına. Çünkü öylesi çok gelmiyor aklına.
Ama birgün, ansızın, apansın dikiliveriyor karşında. Gülümsüyor sana. İşte o an, o an anlıyorsun. Özlemişsin...
Bir sevgiliyi, yâri özlemek değildir, özlemek.
İnsan, içtiği kahveyi, uyurken sarıldığı oyuncağını bile özler. Oturduğu koltuğu, oturduğunda duyduğu keyfi de özler. Bir çift tatlı sözü de. Köpeğini özler.
Başka bir şey özlemek. Alışkanlıklardan vazgeçememek gibi. Ama sevmek var özünde. Belki de başka bi şey.
Tuhaf bir duygu özlem. Bazen midene oturuyor, acısından gözün bişey görmüyor. Bazen de hiç anlamıyorsun, tekrar görünceye kadar.
İnsan kaybettiğini anladığında mı başlar özlemeye... Yahut, kaybetmediğini düşündüğü için mi yakar içini özlem ateşi. Ya da alıştırır kendini de ondan mı anlamaz özlediğini...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder