Bu
yazımda anneler gününe özel, annemi anlatmıştım. Bugün de
ananemi anlatmak geldi içimden. Kendisi vefat etti, birkaç sene
evvel. Açıkcası itiraf etmeliyim ki, bazen ölmemiş de,
Kandıra'daki evindeymiş hala gibime gelir.
Aslında aramızda çok
iyi bir ilişki olduğu da söylenemez. Yani boynuna sarılıp
öpmeler, canım ananem demeler falan yoktu. Gerçi bizde kimseye
öyle sevgi gösterileri yoktur. O sebeple onunla da olmamıştı.
Çiçek
delisi bir insandı. Sokağa çıktığında, nerede bir çiçek
görse, saatlerce başında durur, seyrederdi. Bakardı, incelerdi
çiçeği. Konuşurdu bile. Evi kocaman bir bahçeye sahip idi. O
bahçeyi çiçeklerle donatmıştı. Renk renk güller. Çeşit çeşit
çiçekler. Ölene kadar hep onlarla ilgilendi.
Dut
çok severdi. Ama kendi bahçesine sırf pisliği çok oluyor diye
ektirmemiş zamanında.
Çalışkandı.
Dahası korkusuzdu benim ananem.
Bir
keresinde kocaman bir fareyi öldürürken, ısırılmış. Ama yine
de korkmazdı. Çünkü bir keresinde de, bizim eski evde, tuvalette
yine onun karşısına kocaman bir lağım faresi çıktı. Ve yine
öldürmüştü fareyi. Sıfır hasarla. Hiç korkup, tiksinmeden.
Bir gün de yılan öldürmüş hemde kocaman. Öldürüp dereye
atmış.
Titiz
bir kadındı. Kendine bakmayı severdi. Köylük yerlerde yaşamıştı
çoğunlukla ama kıyafetleri hep mumtazamdı. Dikkat ederdi hep.
Uyumlu giyinmek isterdi. Bir gün başına örttüğü yeni
başörtüsünün yüzünü soluk gösterdiği söylemiş ve sanırım
takmaktan vazgeçmişti. Bahçelerde çalışırken el parmaklarından birine
bir şey olmuş, yamuk kalmış. Otururken, konuşurken eliyle o
parmağını düzeltmeye çalışırdı bazı zamanlarda ve anlatırdı
nasıl olduğunu.
Bize
geldiğinde en çok her şeye karışmasına kızardık açıkcası. Mesela
gırgır yaparken dizleri yere koymayın derdi. Gırgırla birlikte
eteklerinizde temizliyor yeri diye. Şimdi ne zaman gırgır yapmam,
o sözü gelir aklıma. Eğer yine dizlerim yerde ise, toplarım
kendimi.
Soğanı
ne çok sevdiğinden bahsedirdi. Küçükken kilerlerine gidip,
gizlice soğan yermiş. Ama zarınında zararlı olduğunu söylerdi.
Buna dair bir hikayesi vardı, onu anlatırdı hep.
Ananemin
bazı lafları da çok meşhurdur.
Mesela
o biriyle konuşurken araya girip ne konuştuklarını soranlara, ya
da bir kaç kere dediğini anlamayan birine, sana varıncaya kadar
bacağı kırıldı, derdi.
Başka
sözleri de vardı ama şimdi aklıma gelmiyor. Gelince yazarım.
Mekanın
cennet olsun İnşaallah.
Allah rahmet eylesin..
YanıtlaSilAmin. Sağolun.
SilNe güzel anlatmışsın ananeni..
YanıtlaSilAklında böyle yer etmesi öyle güzel ki. Titizliğiyle, çalışkanlığıyla.
Eskiler hep öyleymiş. Keşke az da olsa onlar gibi olabilsek biz de.
Teşekkürler. :)
SilKeşke olabilsek... kıymetleri sonradan anlaşılıyor.
Huzurla uyusun...
YanıtlaSilYazıyı okurken ben de anneannemi düşündüm.
Soğan zarının zararlı olduğunu ilk kez duydum ama eskiler derse doğruluk payı vardır mutlaka.
Amin.
SilZararlıymış. Babamda der aynı şeyi. Masada soğan yeniyorsa illa söyler her zaman. Zarlarını çıkarın da yeyin. :)
Hikayesi de özetle şöyle aslında. Çobanın biri, tarladaki ağacın birine, yediği soğanların zarlarını, oyduğu bir ovuğuna koyarmış. Sonra bir bakmışlar ki, koca ağaç kurumuş kalmış.
İşte böyle.. :)
ne güzel anlatmışsın.
YanıtlaSilsana varıncaya dek ayağı kırıldı.
bunu yazdım bi yere.
:)
:) Etkili ve anlayana... :)
SilNur içinde yatsın. Ben de dut'u çok severim.
YanıtlaSilAmin... Sağolun.
Silbende severim ama o kadar değil. :)
Allah rahmet eylesin, akıllı ve çalışkan bir annanemiş o..
YanıtlaSil:)
Ve o ne zekice bir yanıt "sana varıncaya kadar ayağı kırıldı"
:))
Sevgiler canım
:)
Evet öyle idi. Amin...
SilÖyledir sağolsun. :) Daha başka lafları da var ama hala hatırlamıyorum.
Sevgiler... :)